" ey mutsuzlar !
kardeşlerinizi boğazlıyorlar, göz yumuyorsunuz.
çığlıklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.
aramızda dolaşıp kurbanını seçiyor zorbanın teki, sessiz kalırsak bize dokunmaz diyorsunuz.
bok yiyorsunuz!
ne tuhaf yer burası, sizler nasıl insanlarsınız !
haksızlık varsa bir yerde eğer ayaklanmalı insan.
ayaklanma olmuyorsa batsın o şehir yerin dibine.
yansın bitsin, kül olsun karanlıklar basmadan."
bertolt brecht
ne okuduğumu bilmiyorum bu sıralar.
24 Mart 2012 Cumartesi
21 Mart 2012 Çarşamba
bir toplantıda eski cumhurbaşkanları'ndan demirel'e ülkenin durumu hakkında ne düşündüğü sorulmuş. demirel de soruyu yönelten kişiye: "bak sana bunu bir fıkrayla anlatayım da pazar neşesi olsun" demiş.
osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü karakuşi adında bir kadı varmış. bir gün karakuşi kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş.
vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var. karakuşi kadı, fırıncıya 'ben bunu aldım' demiş.
kadıya itiraz edilir mi? fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş.
az sonra ördeğin sahibi gelmiş: 'hani bizim ördek?'
fırıncı boynunu büküp 'uçtu'! deyince iş kavgaya dönüşmüş. kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış, gayrimüslim de peşinde kovalıyor.
bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş.
kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş.
can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış...
sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak karakuşi kadının karşısına çıkarmışlar.
kadı sırayla sormuş. ördeğin sahibi,'bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikáyet etmiş.
karakuşi kadı, fırıncıya sormuş: 'ne yaptın bu adamın ördeğini?'
fırıncı 'uçtu' demiş. kadı, kara kaplı defterini açmış:
'ördeğin karşısında tayyar yazılı. tayyar 'uçar' anlamına gelir. o halde ördeğin uçması suç değil' diyerek fırıncının beraatına karar vermiş.
gözü ! çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş. onun şikáyetine de kara kaplı de fterden bir madde bulmuş: 'her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla.'
davacı 'ne olacak?' diye sorunca karakuşi kadı, 'şimdi' demiş, 'fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.'
tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.
çocuğunu kaybeden kadının kocasına da karakuşi kadı, 'tamam' demiş, 'karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.'
böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş.
kadı dönmüş yahudi'ye: 'senin şikáyetin ne?'bre?
yahudi ellerini açmış, 'ne diyeyim kadı efendi' demiş, 'adaletinle bin yaşa sen, e mi !'
demirel bu fıkrayı anlattıktan sonra kendisini dinleyen topluluğa dönerek, kıssadan hisse: ananı "öpen" kadı ise, kime şikáyet edeceksin?. bugün ülkedeki durum bu.! anladın mı?
osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü karakuşi adında bir kadı varmış. bir gün karakuşi kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş.
vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var. karakuşi kadı, fırıncıya 'ben bunu aldım' demiş.
kadıya itiraz edilir mi? fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş.
az sonra ördeğin sahibi gelmiş: 'hani bizim ördek?'
fırıncı boynunu büküp 'uçtu'! deyince iş kavgaya dönüşmüş. kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış, gayrimüslim de peşinde kovalıyor.
bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş.
kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş.
can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış...
sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak karakuşi kadının karşısına çıkarmışlar.
kadı sırayla sormuş. ördeğin sahibi,'bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikáyet etmiş.
karakuşi kadı, fırıncıya sormuş: 'ne yaptın bu adamın ördeğini?'
fırıncı 'uçtu' demiş. kadı, kara kaplı defterini açmış:
'ördeğin karşısında tayyar yazılı. tayyar 'uçar' anlamına gelir. o halde ördeğin uçması suç değil' diyerek fırıncının beraatına karar vermiş.
gözü ! çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş. onun şikáyetine de kara kaplı de fterden bir madde bulmuş: 'her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla.'
davacı 'ne olacak?' diye sorunca karakuşi kadı, 'şimdi' demiş, 'fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.'
tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.
çocuğunu kaybeden kadının kocasına da karakuşi kadı, 'tamam' demiş, 'karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.'
böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş.
kadı dönmüş yahudi'ye: 'senin şikáyetin ne?'bre?
yahudi ellerini açmış, 'ne diyeyim kadı efendi' demiş, 'adaletinle bin yaşa sen, e mi !'
demirel bu fıkrayı anlattıktan sonra kendisini dinleyen topluluğa dönerek, kıssadan hisse: ananı "öpen" kadı ise, kime şikáyet edeceksin?. bugün ülkedeki durum bu.! anladın mı?
16 Mart 2012 Cuma
jülide yaşının getirdiği hayalleri yaşayamadı. zaten abudik gubidik hayaller kuruyordu. yaşı ilerleyip geriye baktığında "iyi ki de olmamış lan" diyordu. çünkü o hayaller gerçekleşseydi şu an eleştirdiği insan yapılarından biri hatta bir kaçı olabilirdi. sakin, çok konuşmayan,çok samimi olmadığı ve sinirli olmadığı zaman kibar sayılabilen,mesafeli hatta soğuk bir insandı. sevmediği insanlara karşı acayip gıcık hareketlerde bulunan bir insandı. bir ortama girdiğinde sessiz kaldığından dolayı bazı kişilerce gizemli,bazı kişilerce saf ve ezik olarak görünürdü. ama asla saf değildi,gizli bir uyanık jülide ve aslında tehlikeli bir uyanık. hiç ummadıkları bir anda gözünün içine bakarak ve gülümseyerek bıçağı (mecazen) bir taraflarına sokabilir.bunu durumu yaşamayanlar asla ama asla anlamazlar onun bu huyunu. fevkalade kincidir. asla unutmaz.aslında bundan kurtulmak için çok çabaladı fakat başarılı olduğu söylenemez.
hayalleri diyorduk. içi temiz jüli'nin. her gece tanımadığı insanlar için dua eder. "bu havada kalacak yeri,yiyecek yemeği,içecek suyu,sarılacak umudu olmayan insanlara yardım et." der. umudu olmayan insanlardan biri de oydu. somut bir umudu olmadığı için hayallere sarılırdı. kendine en baştan bir dünya kurardı. orda umudu olurdu ve adım adım yapılması gerekenleri yaparak kendi dünyasında mutlu olurdu. ama gerçeğe döndüğünde "deliriyor muyum acaba?" diye düşünür hatta emin olmak için internette araştırma bile yapardı. sonra kendi yaş grubundakiler de aynı boktan müzdarip olduğunu fark eder, kaldığı yerden devam ederdi.
hayattan çok beklentisi yoktu jülide'nin. "kafam rahat olsun,kimse ağzını yüzünü eğmesin,bana bulaşmasınlar yeter." derdi. ama bilmiyor ki hiç bir zaman olmayacak. başkaları nasılsa o da öyle olmak zorundaydı. eğer olmazsa kesin onda bir problem vardı. "elalem" hep böyle düşünürdü. jüli de o elalemi pek sevmezdi zaten, bu yüzden pek kaynaşmazdı onlarla. elalemin ağzına sıçsındı o.
bir derdi vardı onun ama ne olduğunu o da bilmiyordu. "somut bir derdim." yok derdi. arkadaşları onla taşak geçerdi. gerçekten somut bir derdi yoktu. parayla işi yoktu zaten. dışarı bile çıkmazdı.sevdiği biri yoktu. inanmazdı bir insanın onu gerçekten o olduğu için seveceğine, sevgililerin birbirlerini "öyle olmak zorunda olduğu için" sevdiklerine inanırdı hatta sevdiklerine bile inanmazdı. içinde kocaman bir boşluk vardı. önceleri bu boşluğu zamanını doldurarak doldururdu ama artık onu da yapmıyor. ne yapsa olmuyor. "bundan sonra ne olacak?" diye soruyor, etrafına bakıyor.ona atılan acıyan bakışları görüyor,iyice içine kapanıyor. birileri onun için psikologluk oynuyor. jülide onlarla taşak geçiyordu ve sinirleniyordu. "kendi götünüzü doğrulttunuz,bir ben mi kaldım!" diyor. aslında biliyordu ki o psikologçuluk oynayanların da kendi sorunları var ve bu sorunları jülide ile uğraşarak geçiştirmeye çalışıyorlar. jüli bunları yutmuyor ve etrafından uzak tutuyor. kimsenin stres topu, deneme tahtası ya da başarı öyküsü olmak istemiyor. hep o kimselere bulaşmıyor ki, onlar kim oluyor da onla uğraşıyorlardı? o böyle iyiydi.
hayaller demiştik değil mi? o hayallerinde de hep olumsuzluklarla uğraşıyordu. içine işlemiş belli ki. hayattaki denemelerinde hep şanssız taraf olan oydu. yağmurlu havada ona bir damla su yoktu. ama bazen hayallerinden sağ çıkamıyordu. ya araba kazasında ölüyordu ya kör bir kurşun ya da beyin kanaması geçiriyordu.. hasta ruhluydu biraz. en son hayalinde intihar etmişti jülide. kimseye zararı yoktu onun kendinden başka.
9 Mart 2012 Cuma
abilerim,ablalarım,kardeşlerim,sayın bloggerlar konum yok.canım sıkıldı bir selam edeyim dedim. test çözmek ve test kitabı çalışmak insanı mal ediyor. okul zamanı öyle miydi halbuki? bir şeyi görüyordum derste.sonra seceresini araştırıyordum,zıt fikirler,tarihçeler,diğer bilimlerle bağlantıları falan. mal ettiler beni. okul güzel şey. bir şeyler öğrenmek isteyip de itelemeyle iş yapanlara yüksek lisans ve doktoraya öneririm. ama bazen öğrendiğiniz şeylerle mutsuz oluyorsunuz. öyle işte şekerler.
1 Mart 2012 Perşembe
çok acayip rüyalar görüyorum,nasıl bir bilinç altına sahipmişim anlamadım kardeş.
karanlık ve arnavut taşlı bir sokak. evler,binalar falan hep taştan. tımarhane gibi bir yerdeyim.bildiğin deli yani. yanımda biri var,arkadaşmışız. üstümüzde beyaz hastane gecelikleri.
balkon gibi bir yerdeyiz. yan evin balkonunda biri var,laf anlatmaya çalışıyoruz ona ama o bizi duymuyor,rutin işlerine devam ediyor. yoldan geçen bir tane böylee şapkalı mapkalı bir kadın da "boşverin,uğraşmayın." diyor. sonra yanımdaki deli arkadaşımla birbirimize sarılıp " ama o bizim çocukluk arkadaşımız." diyerek ağlıyoruz.
o beyaz hastane geceliği çok etkiledi beni ya.o karanlığın içindeki ay gibiydik vallahi.
karanlık ve arnavut taşlı bir sokak. evler,binalar falan hep taştan. tımarhane gibi bir yerdeyim.bildiğin deli yani. yanımda biri var,arkadaşmışız. üstümüzde beyaz hastane gecelikleri.
balkon gibi bir yerdeyiz. yan evin balkonunda biri var,laf anlatmaya çalışıyoruz ona ama o bizi duymuyor,rutin işlerine devam ediyor. yoldan geçen bir tane böylee şapkalı mapkalı bir kadın da "boşverin,uğraşmayın." diyor. sonra yanımdaki deli arkadaşımla birbirimize sarılıp " ama o bizim çocukluk arkadaşımız." diyerek ağlıyoruz.
o beyaz hastane geceliği çok etkiledi beni ya.o karanlığın içindeki ay gibiydik vallahi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)