31 Mayıs 2011 Salı
abim o benim!
ben doğmadan bana armağan edilen abim! kapıdan girdiği anda kavga ederiz ama başka odaya geçtiğimizde sanki birbirine bağıran biz değilmişiz gibi yan yana oturup muhabbet ederiz. kimi zaman üzerime gelir ağlatır,kimi zaman derdiyle ağlatır,sevincimle havalara uçar,mutluluğuyla yüzümü güldürür..."para köpeğin olsun" diyip para gönderip,kontür gönderen,"pizza neli olsun" diye açıp soran,"leblebi aldım,gelirken kola kap soğuklarından" diyen,"git bana çay koy,yoksa döverim" diyen," gel lan sırtıma masaj yap" diyen,ya da " abi nasıl olmuşum" dediğimde " kıçıma kaş göz çizsem daha güzel olur" diye yorum yapan, burayıda okuyan abim..
yok olmaz,bırakmam seni. ne olursa olsun dibimde kalacaksın. eskiyi yad edicem şimdi. ben 6,sen 8 yaşındaydın. evde tek kalırdık.çocuğu çocuğa emanet etmişlerdi. ama çok da güzeldi eski zamanlar,keşke hiç büyümeseydik be abi. oyun oynarken kolumu incittim diye aklına gelen her ilk yardım kuralını uygulamıştın.suya tuttun,arko krem sürdün,sardın,oturdun benle ağladın. ya da kavga ettiğimizde kafamı yarmıştın sonra yine orayı saran sendin.geçen yıllarda yolda düştüm bayıldım diye,manyak gibi araba kullanıp beni hastaneye götüren yine sendin.gece kabus görünce,korktum diyince bana yer açardın,evden dışarda kaldığımda her saat başı arayıp,bıkmadan aynı öğütleri veren sensin ya da ilk söylemende su getirmedim diye döven de sensin ki bu yaşta bile aynı muameleyi görüyorum çarpıcam bir tane bir gün. her şeyi beraber yaşadık.beraber güldük,ağladık,dayak yedik.. kıçımızdaki dondan haberimiz yokken nelere kafa yorardık haklı bir şekilde. şimdi hep yollardasın ve ben çok geriliyorum. çünkü manyak gibi araba kullanıyorsun,ayrıca seni zart zurt arayanlarında ağzına sıçayım.
biliyor musun ,eski evdeyken seni yaz tatili için anneanneme yollamışlardı, ben tek kalmıştım evde. hep senin oturduğun yere bakıp ağlıyordum,çabuk gel diye.üniversiteye gittiğimde kazağının tekini de yanımda götürmüştüm,giymek için değil,onu görünce "abim var lan benim" diyordum,güven veriyordu bana.bir kaç kere ağlamanı gördüm ve o anlarda dünyada var olmuş ve olabilecek her şeyi bir anda benim için güçsüleştirdi.bir damla göz yaşın gözümü karartmama yeter.bilsem ki ölücem yine atlarım meydana.
abim o benim,
her zaman örnek aldığım, özenmekten utanmadığımdır
yeri doldurulamayacak kahramanımdır
dünya başıma yıkılsa yeniden inşa edeceğine inandığımdır
her istediğini yaptırabilen, isteyebilekceklerimi istemeden yapandır
çikolatamın yarısını paylaşarak yemeyi, tamamını yemekten daha lezzetli kılandır
okula başladığında kantinde aldıklarını kardeşine taşıyandır,
annem, “yemek bitmeden masadan kalkılmiyacak “ dediğinde benimle oturandır
bisikletinin önüne bindirip gezdirendir
bisiklete binmeyi öğreten, her düştüğümde kaldırandır
erkenden yatırıldığımızda yatakta oynanacak oyunlar türetendir
ışığı kim kapatacak tartışmasını, kim önce yatacak yarışına dönüştürendir
yarışmada hile yaparak kazandığında, yaptığı hileyi de öğretendir
harçlığımı kaybedip yanına gittiğimde kendisininkini çıkarıp verendir
annenin arkasından ağlamaya başladığımda elimi tutan eldir
yapamadığım ödevlere yardım eden, anlamadığım sorular anlatandır
anlamadığım yerleri benden daha iyi bilen, öğretendir
ufaklık muamelesi yapmadan herşeyini kardeşine anlatandır
eve geç kaldığımda arka çıkandır
okul dönüşü çantam ağır diye karşılayıp taşıyandır
üstünden çıkardığı herşeyi yatağıma atarak çaktırmadan arkasını toplatandır
bir gün evden ayrıldığında dağınıklığını toplamayı bile özlediğimdir
beğendiği filmleri getirip benimle ikinci bir kez daha izleyendir
kola, çikolata eşliğinde beraber film izlemeyi en çok sevdiğimdir
hiç üşenmeden her istediğinde pişirdiğim kahvesine keyifle eşlik ettiğimdir
öğrendiği, okuduğu her şeyi hevesle anlatarak devamlı yeni bişiler öğretendir
hasbelkader başka şehirde üniversiteye başlayınca en çok özlenendir
devamlı çağıran, gidiş dönüş biletlerimi alandır
üşümeyim diye hazırlanırken hava durumuna bakıp haber verendir
sabah kalkıp kahvaltı hazırlayan
ayrı kaldığımızda yapamadıklarımızı en çok aradağım, en çok özlediğimdir
ne kadar uzakta olursa olsun, çağırdığımda yetişeceğini bildiğimdir
hiç kimsenin olamayacağı kadar çok şeyim, canımın içidir
evlendin gittin,moralim çok bozuldu.sanki eskisi gibi olmayacak gibime geliyor bazı şeyler.eve geldiğinde " naber lan" diyip omuzuna bir yumruk atamıcakmışım gibi geliyor. bu kadar çabuk mu olacaktı olum bu işler. daha düzgün şeyler yazmak istersim ama doğukan dibimde,yine o ahiret sorularını bana yöneltiyor. seni seviyorum be abi, bazen kızıyorum ama olur öyle arada.özletme kendini.
yeni bir şeyler olmalı
içimde verecek sevgi kalmadı
kadınım diyecek sevenim olmadı
herkes aşkı kovalarken ben yalnız kaldım
dostum diyenler kapımı çalmadı
benden geriye bir şey kalmadı
herkes koşa koşa giderken ben yorgun düştüm
yeni bir zaman, yeni bir mekan, yeni bir hayat olmalı
herkes umutla yüzerken beni yosun tutmamalı
yeni bir zaman, yeni bir mekan, yeni bir hayat olmalı
herkes umutla yüzerken beni yosun tutmamalı artık
artık gülecek bir şey kalmadı
parlak gelecek benim olmadı
herkes mutlu gezerken ben korkuyorum
yeni bir zaman, yeni bir mekan, yeni bir hayat olmalı
herkes umutla yüzerken beni yosun tutmamalı
yeni bir zaman, yeni bir mekan, yeni bir hayat olmalı
herkes umutla yüzerken beni yosun tutmamalı artık
yeni bir aşk mı bulmalı
yeni bir iş mi yapmalı
başka yerlere gidip
yine yalnız mı kalmalı
yeni bir zaman, yeni bir mekan, yeni bir hayat olmalı
herkes umutla yüzerken beni yosun tutmamalı
yeni bir zaman, yeni bir mekan, yeni bir hayat olmalı
herkes umutla yüzerken beni yosun tutmamalı artık
30 Mayıs 2011 Pazartesi
ne farkın var ablacım,anlat bana?
kadın,kadın hakları,kötü yol zart zurt diyoruz ama bunu herkes demesin.komik ve itici oluyor.
siyasete ve kibarlaşmaya mal olmuş ismiyle "hayat kadınlarına" saygım var. para kazanıp hayatını sürdürme ya da birilerinin para kazanma derdiyle bu yola düşmüş,düşürülmüş kadınlar onlar.para kazanma peşinde kendini kaptırmış pek çok insanın aksine ruhlarını değil sadece bedenlerini satan, hatta satmayıp kısa dönem kiralayan kadınlar. gerçi ruhları satılık ya da kiralık değildir ama yine de epey yaralıdır.
her insanın doguştan sahip olduğu yer kabuğunda özgürce yaşama hakkını hiç tadamayan ve aslında hiç özgürce yaşayamamış kadınlarin yalnızca birine verilen isimdir..belki de bu yüzden onlara "hayat kadını" gibi ağır bir isim takılmıştır..erken yaşta düşürüldükleri bu dipsiz kuyu kimbilir kaç kadının geleceğe dair hayallerini yıkmıştır..fakat her ne olursa olsun aynı anlamı taşıdıgı rivayet edilen "hayat kadını" kelimesi kesinlikle "orospu" kelimesi ile eşdeger tutulmamalıdır..zira benim "genel ev" denilen ve insanların kendi öz tenine yabancılaştırıldıgı et pazarında calışan birine orospu demeye dilim varmıyor..hayat kadını o..hayatın kadını..siz erkeklerin anlık bir zaafı icin oraya düşürülmüş zavallı bir kadın..oldukça zayıf ve narin..o sonsuzluğun içinde sadece bir günlük kadın..
gabriel garcia marquez bir kitabında şöyle der; "seks insanın aşkı bulamadığında elinde kalan bir tesellidir.."
gerçekten de bu insanlar için bu böyledir..öyle bir kadın düşününüz ki;kadınlığın has duygularından olan aşık olmayı,sevmeyi,çocuk doğurmayı,ana olmayı,ona bakmayı,büyütmeyi hiç yaşayamamış..hep başkaları için yaşamış..kimse onun için yaşamamı$..birileri onun elinden bu hakları hep almış ve alacak..sadece etinden faydalanmak için ücret ödemeye hazır,5 dakikalık zevk uğruna insan hayatını kararttıktan sonra "ulan acıdım şimdi ya" diyen insanlar var onun hayatında..
şayet bu insanlık trajedisini ve bu kadınların bu hale nasıl sokulduğunu irdeleyecek olursak epey bir derine inmemiz gerekecektir..
ülkemizde;genelevlerde calışan hayat kadınlarının coğu yabancı kökenlidir..ve ilginçtir ki hemen hepsi akıcı bir şekilde türkce konuşmaktadır (hayır,gidip tek tek sormadım)..bu insanlar ülkemize bol kazanç vaadi ile fuhuş mafyası tarafından legal veya illegal olarak sokulan çaresiz kadınlardan başkası değildir..fuhuş mafyasının kendilerine tehditle ve zorbalıkla yüksek meblağlarda senet imzalatmasından sonra borçlandırılarak kendini satmaya zorlanır..
kendini satmak..
ne kadar acı bir cümle..empati yaparak kendinizi veya bir sevdiğinizi onun/onların yerine koyun..her gün hiç tanımadığınız 10 kişi ile mahreminizi paylaştığınızı düşünün..bu size acı vermeyecek midir..peki bu kadının ruhundaki zedelenmeyi,oluşan psikolojik çöküntünün hesabını kim verecektir,yada bu kadının/kadınların varsa çocuğunun psikolojisi ne olacaktır..merak ettigim bu insanların gözler önünde eriyip gitmesine,her türlü olayda ayağa kalkan sivil toplum örgütleri,insan hakları diye kıçını yırtan o kadar dernekten neden bir sivrisinek vızıltısından fazla ses çıkmıyor..
birde bütün bu insanlık dramına sırt çeviren,görmemezlikten gelen ve “yok abi zevk için yapıyorlar” diyebilecek kadar yüreği nasırlaşmış yaratıklarda vardır benim güzel ülkemde..onlar işlerini bitirip hayatlarını yaratık olarak tamamlayacaktır nasıl olsa..
hayat kadını demek omuzlarında koca bir hayatı taşımak demektir..hayat kadını demek ruhunun derinliklerinden gelen ve kimsenin görmediği gzöyaşlarına her daim sahip olmak ve tüm olumsuzluklara karşı bütün dünyaya haykırmak istemek fakat susmaktır,susturulmaktır..derdini içine atmak ve kendi derdini imha etmeyi öğrenmektir..ve bütün bunlardan ötürü insanın duygularının körelmesi,hissizleştirilmesidir... aslında hayata kırgın olmaktır birazda
neyse,kendilerine bu damgayı yapıştırmayıp ama aynı işi gören o kadar çok "kadın" var ki.. o hayranı olduğunuz ünlüleri düşünün. ya da sokakta "orospu" denen kadınların giydiği kıyafetlerinin aynılarını giyip kendilerine sosyete,elit diyen kadın o kadar çok ki.. soruyorum ablacım;" aynı boku yediğin halde çıkıp demeçler vermeye utanmıyor musun?,o kadınlara acımaya ya da aşağılamaya utanmıyor musun? senin ne farkın var ki onlardan ücretinin daha fazla olmasından başka?!!"
son olarak;
allah sizi kahretsin!
bütün bunlar,sabah kalkıp kahvaltı ederken,açtığım müzik kanalındaki yarı çıplak şarkıcı bozmalarını görünce ve kanal d de yayınlanan bana herşey yakışır programındaki sonradan görme orospuları görünce aklıma geldi.
siyasete ve kibarlaşmaya mal olmuş ismiyle "hayat kadınlarına" saygım var. para kazanıp hayatını sürdürme ya da birilerinin para kazanma derdiyle bu yola düşmüş,düşürülmüş kadınlar onlar.para kazanma peşinde kendini kaptırmış pek çok insanın aksine ruhlarını değil sadece bedenlerini satan, hatta satmayıp kısa dönem kiralayan kadınlar. gerçi ruhları satılık ya da kiralık değildir ama yine de epey yaralıdır.
her insanın doguştan sahip olduğu yer kabuğunda özgürce yaşama hakkını hiç tadamayan ve aslında hiç özgürce yaşayamamış kadınlarin yalnızca birine verilen isimdir..belki de bu yüzden onlara "hayat kadını" gibi ağır bir isim takılmıştır..erken yaşta düşürüldükleri bu dipsiz kuyu kimbilir kaç kadının geleceğe dair hayallerini yıkmıştır..fakat her ne olursa olsun aynı anlamı taşıdıgı rivayet edilen "hayat kadını" kelimesi kesinlikle "orospu" kelimesi ile eşdeger tutulmamalıdır..zira benim "genel ev" denilen ve insanların kendi öz tenine yabancılaştırıldıgı et pazarında calışan birine orospu demeye dilim varmıyor..hayat kadını o..hayatın kadını..siz erkeklerin anlık bir zaafı icin oraya düşürülmüş zavallı bir kadın..oldukça zayıf ve narin..o sonsuzluğun içinde sadece bir günlük kadın..
gabriel garcia marquez bir kitabında şöyle der; "seks insanın aşkı bulamadığında elinde kalan bir tesellidir.."
gerçekten de bu insanlar için bu böyledir..öyle bir kadın düşününüz ki;kadınlığın has duygularından olan aşık olmayı,sevmeyi,çocuk doğurmayı,ana olmayı,ona bakmayı,büyütmeyi hiç yaşayamamış..hep başkaları için yaşamış..kimse onun için yaşamamı$..birileri onun elinden bu hakları hep almış ve alacak..sadece etinden faydalanmak için ücret ödemeye hazır,5 dakikalık zevk uğruna insan hayatını kararttıktan sonra "ulan acıdım şimdi ya" diyen insanlar var onun hayatında..
şayet bu insanlık trajedisini ve bu kadınların bu hale nasıl sokulduğunu irdeleyecek olursak epey bir derine inmemiz gerekecektir..
ülkemizde;genelevlerde calışan hayat kadınlarının coğu yabancı kökenlidir..ve ilginçtir ki hemen hepsi akıcı bir şekilde türkce konuşmaktadır (hayır,gidip tek tek sormadım)..bu insanlar ülkemize bol kazanç vaadi ile fuhuş mafyası tarafından legal veya illegal olarak sokulan çaresiz kadınlardan başkası değildir..fuhuş mafyasının kendilerine tehditle ve zorbalıkla yüksek meblağlarda senet imzalatmasından sonra borçlandırılarak kendini satmaya zorlanır..
kendini satmak..
ne kadar acı bir cümle..empati yaparak kendinizi veya bir sevdiğinizi onun/onların yerine koyun..her gün hiç tanımadığınız 10 kişi ile mahreminizi paylaştığınızı düşünün..bu size acı vermeyecek midir..peki bu kadının ruhundaki zedelenmeyi,oluşan psikolojik çöküntünün hesabını kim verecektir,yada bu kadının/kadınların varsa çocuğunun psikolojisi ne olacaktır..merak ettigim bu insanların gözler önünde eriyip gitmesine,her türlü olayda ayağa kalkan sivil toplum örgütleri,insan hakları diye kıçını yırtan o kadar dernekten neden bir sivrisinek vızıltısından fazla ses çıkmıyor..
birde bütün bu insanlık dramına sırt çeviren,görmemezlikten gelen ve “yok abi zevk için yapıyorlar” diyebilecek kadar yüreği nasırlaşmış yaratıklarda vardır benim güzel ülkemde..onlar işlerini bitirip hayatlarını yaratık olarak tamamlayacaktır nasıl olsa..
hayat kadını demek omuzlarında koca bir hayatı taşımak demektir..hayat kadını demek ruhunun derinliklerinden gelen ve kimsenin görmediği gzöyaşlarına her daim sahip olmak ve tüm olumsuzluklara karşı bütün dünyaya haykırmak istemek fakat susmaktır,susturulmaktır..derdini içine atmak ve kendi derdini imha etmeyi öğrenmektir..ve bütün bunlardan ötürü insanın duygularının körelmesi,hissizleştirilmesidir... aslında hayata kırgın olmaktır birazda
neyse,kendilerine bu damgayı yapıştırmayıp ama aynı işi gören o kadar çok "kadın" var ki.. o hayranı olduğunuz ünlüleri düşünün. ya da sokakta "orospu" denen kadınların giydiği kıyafetlerinin aynılarını giyip kendilerine sosyete,elit diyen kadın o kadar çok ki.. soruyorum ablacım;" aynı boku yediğin halde çıkıp demeçler vermeye utanmıyor musun?,o kadınlara acımaya ya da aşağılamaya utanmıyor musun? senin ne farkın var ki onlardan ücretinin daha fazla olmasından başka?!!"
son olarak;
allah sizi kahretsin!
bütün bunlar,sabah kalkıp kahvaltı ederken,açtığım müzik kanalındaki yarı çıplak şarkıcı bozmalarını görünce ve kanal d de yayınlanan bana herşey yakışır programındaki sonradan görme orospuları görünce aklıma geldi.
29 Mayıs 2011 Pazar
sinirlenince çok güzel oluyorum!
eskiden sinirlendiğimde gülüseyerek ve tıslayarak konuşurdum. millet iyice ayar olurdu. bu sıralarda ise, sağımdan solumdan beni tutmaya çalışıp,"sakin ol abla" diyorlar. gözüm hiç bir şey görmüyor,etrafımda kim var aldırmıyorum,bağırıyorum ve üstelik küfür ediyorum.
normalde görsen,sakin,sessiz bir tip olarak algılarsın.sinirlendiğim zaman ya beni kapatın ya kendinizi kapatın bir yerlere. yeşil dev hulk oluyorum.
bugün çok sinirlendim.edebimle oturmuş kahvaltımı yaparken telefon geldi karşımdaki insana,dinledim. ondan sonra böyle bir sesimi kontrol edememeler, yerimde oturamamalar.. telefondaki kişiye saydırmalara ki yaşça benden büyük ama yaşına bile saygım yok öyle etkisiz eleman. sonra çıktım gittim.gittiğim yerde de aynı durumlar ama bu sefer önüme geçip kollarımı tuttular "sakin ol derya!". olmadım,içeri girdim, nefretimi döktüm. sonra dışarda rüzgara karşı oturdum ama asla sakinleşmedim. bugün mecburen o kişilerle 2 saat geçirmek zorundaydım ama asla çenemi tutamadım.
ben böyle değildim!
27 Mayıs 2011 Cuma
ölüm allahın emri,ayrılık olmasaydı.
Ardarda kötü haberler alıyorum be abilerim,ablalarım. Ve durumun vehameti düşününce geçmiş hislerimden utanıyorum. Bir insan ya iyidir ya kötüdür ilkesine hep yan çiziyorum.
Aldığım haberler hep hastalık haberi. Belki de son konuşmamız dedi.Zayıf noktam zaten,hepimiz bir gün ölücez diyemedim. Hem sevdiğim hem sevmediğim bir insan.İçten pazarlıklı olması beni kendinden itti,ben de ilişiğimi kestim. Ama öğrendim ki hasta. Az önce konuştum,hastaneye kaldırmışlar. İyi olacaksın dedim,güçlü ol azcık,daha senden intikan alıcam dedim.Haftaya gelicem ona göre dedim.Daha fazla dayanamadım,karşılıklı ağladık.Sanırım, söyleyemesede amacı hakkını helal et demekti.
Sevmiyorum böyle şeyleri.Kinci bir insanım ama bu tarz şeylerde herşey uçup gidiyor.Ömrünün baharında,yaşayacak o kadar çok şeyi olan bir insana ölümü yakıştıramıyorum. Ölen kurtuluyor belki ama ya geridekilere ne oluyor? Böyle boğazımda bir şeyler düğüm düğüm,ağlamamak için kendimi zor tutuyorum ama olmuyor.
Aldığım haberler hep hastalık haberi. Belki de son konuşmamız dedi.Zayıf noktam zaten,hepimiz bir gün ölücez diyemedim. Hem sevdiğim hem sevmediğim bir insan.İçten pazarlıklı olması beni kendinden itti,ben de ilişiğimi kestim. Ama öğrendim ki hasta. Az önce konuştum,hastaneye kaldırmışlar. İyi olacaksın dedim,güçlü ol azcık,daha senden intikan alıcam dedim.Haftaya gelicem ona göre dedim.Daha fazla dayanamadım,karşılıklı ağladık.Sanırım, söyleyemesede amacı hakkını helal et demekti.
Sevmiyorum böyle şeyleri.Kinci bir insanım ama bu tarz şeylerde herşey uçup gidiyor.Ömrünün baharında,yaşayacak o kadar çok şeyi olan bir insana ölümü yakıştıramıyorum. Ölen kurtuluyor belki ama ya geridekilere ne oluyor? Böyle boğazımda bir şeyler düğüm düğüm,ağlamamak için kendimi zor tutuyorum ama olmuyor.
23 Mayıs 2011 Pazartesi
gözlem yaptım,al!
Gözlem yaptım ve tiksindim.
Okullar taze bitmiş,işe girilmiş falan.Milletde evlenme telaşı.Sırayla bir çok arkadaşım evleniyor çok lazımmış gibi. Ama karakter değişimi yaşıyorlar. Kendilerini ağır başlı olarak gördürmeye çalışıyorlar.
Misal ismi lazım değil bir bayan arkadaşım,lise zamanında don değiştirir gibi sevgili değiştirirdi.Nedeni ise sıkılmasıydı.Hoppa bir tarz.Geçenlerde evlendi,geçmişini bilmeyen osmanlı terbiyesi almış sanır.Arkadaş listesinden erkekleri siler,evli olan arkadaşlarıyla daha sık konuşmaya başlar.. Sınıf atladığını falan sanıyor sanırım.Kadınlarda var bu. Evlenince, dünyanın en büyük başarısını yakaladığını sanıyorlar.
Bir önceki sevgilisinden ayrıldığında facebookunda Emre Aydın şarkıları paylaşan kızımız, evlenince "aaay kocamla yemekteyiz,aaay kocam bana süpriz yapmış,kocamı çok seviyoruuuum" diye saçmalamaya başladı. Görmemişin kocası olmuş,bir tarafını koparmış triplerinde.
Kadınlar,kızlar,bacılarım.. Sizin bu halinizi Gülben Ergen'e benzetiyorum. Seks kasedi çıktı,sonra evlendi çocuk sahibi oldu. O beynine bakmadan annelik dersi vermeye başladı. Bence utanmalısınız kendinizden.
16 Mayıs 2011 Pazartesi
düşünüyorum vol.III
var oluşun özüne dair, doğruluğunun kendiliğinden açık olduğu ve öte çözümlemelere gerek olmadığı iddasında olan önermeler, dikkate almaman gereken yegane önermelerdir. sadece içinde bulunduğun andaki zihinsel durumunda egemen olmasının, bir önermenin makullüğünü doğrulaması şart değildir. algılanabilir olan ile olmayan arasındaki fark sana özgü bir farktır, sınır çizgisinin koordinatları sen ile belirlenir. sen ile sen olmayanın farkını özümse. bu sınır durumunun alt metinlerini vakıf olmaya çalış. insan beyni acizdir, çoğu zaman parçalarının toplamından daha azıdır. şeylere kafa yorarken şeyleri yorumlayan organının koyduğu engelleri unutma. oku, öğren, sor soruştur! fikirlerinden emin olma, fikirlerinden emin olmamaktan emin ol. o en emin olduğun konularda zihninde çaktığına inandığın şimşekleri başkalarının başka şekilde değil aynen o senin deneyimlediğin şekilde deneyimlediğini unutma. fikirlerinden emin olma! özel olduğun veya özel olmadığını anladığın sanrısından kurtul; özel olduğunu düşünüyorsun! özel olduğunu düşünmesen asla atmayacağın adımları atıyosun. özel olduğunu düşünmesen yüklemeyeceğin anlamları yüklüyosun. özel olduğunu düşünmesen varmayacağın sonuçlara, inanmayacağın inançlara, sahip olmayacağın önceliklere sahipsin. özel olmadığını anlayabilmek istiyorsun ama kural koyucu organının kurbanı oluyorsun. özel değilsin. özel değilsin ve özel olmadığını anladığını sanıyorsun. acınacak durumdasın. acınacak durumdasın ve başkalarına acıyorsun. olayların özüne dair yorum yapıyorsun ama yorum yapmıyor olmalısın. herhangi bir konuda yorum yapmıyor olman gerekir iken olayların özüne dair yorum yapıyorsun. özlere dair mutlak gerçekliklere ulaştığını sanıyorsun ama mutlak gerçekliklerin gerçek varlığının senin değillenmenin özünde yattığını anlamıyorsun. sen varsın ve ben senden öyle tiksiniyorum ki.
15 Mayıs 2011 Pazar
seyir defterim!
Efenim geçtiğimiz cuma günü Çanakkaleye gittim ve bu konu hakkında biraz saydırmak istiyorum izninizle.
Kardeşimin sınıfının düzenlediği bir geziydi.Toplam, 30'u sınıf öğrencisi 57'si veli olmak üzere 87 kişiydik. Yani bir çok kişinin anası,babası,anneannesi,dayısı,yengesi,ufak kardeşleri gelmişti.Bu güruh hiç birşeyden memnun olmadı.Ve ben de onların hayvanlıklarına bol bol küfür ettim.
Saatler süren yolcuğulun ardından,bir köyde kahvaltı yaptık.5 lira verdim,domates,peynir ve soğuk yumurtadan oluşuyordu.Ardından Eceabat'a gidip rehberimizi aldık. Adam çok süper bir rehberdi.Adı Durmuş. Her şeyi en ince detayına kadar akıcı bir şekilde anlatıyordu bence.Bir de hastaydı garibim,faranjit olmuş,iki cümlede bir öksürmek durumda kalıyordu.Bir o öksürüyordu bir ben.Ama bu bok gibi gezi ekibi bu adamı beğenmedi. Çok konuşuyormuş ve hep öksürüyormuş.Sanırım "bakın bunlar şehitlikler işte" deseydi daha makbule geçecekti bizim gruba pezzzzzevennnkler!
Neyse, ben çok beğendim çok güzeldi çok da memnun kaldım.Öğlen yemek yemeye Alçıtepe diye bir köye gittik.Rehber bizi uyardı; "et türü şeyler tercih etmemenizi tavsiye ederim" şeklinde. Kimse götüne sallamadı,otobüse binerken kusan bir kaç kişi vardı,ekşi ekşi bindiler arabaya.
Otele gelelim.Ben bunu da çok beğendim.Eceabat'ta butik otel.Naaaasıl bayıldım anlatamam.Dolap yok,bir askı asmışlar üzerine perde gibi bişey asmışlar.sonracıma eski bir radyo var.Manzarası on numara yemin ediyorum, sanki denizin içindeyim, öyle götgöte denizle oda.Ayrıca temizdi,yalın ayak dolaştım odada ve ayağımın tabanında en ufak bir kararma görmedim. Tabi bizim "bilinçli ailelerimiz" bunu da beğenmediler.Pismiş,kötüymüş,çalışmıyormuş,şuymuş,buymuş. Duyanda sanki her yıl Dubai'de 6 yıldızlı otellerin kral dairesinde kalıyorlar sanır!
Sonracımaaa bugün Truva Atı ve Asos'a gidecektik lakin çok boktan bir olay oldu.Bir kızın parmağı kırıldı. Otobüsü beklerken çocuklar itişiyorlar. Kız yere düşüyor ve üzerinede levha düşüyor. Levha dediğim; hani teneke bir kutunun içine çimento dökerler,içine "park edilmez" gibi levhalar sokarlar,işte öyle bir levha düştü.Gözlerime inanamadım,Kızın küçük parmağının kemiğini gördüm.Bir kaç yerden kırılmış.Levhayı düşüren çocuğu annesi hemen aldı başka yere götürdü.İnsan bir bakar ne oldu,benim oğlum ne bok yedi diye.Ya parmağı kopsaydı yaa kafasına gelseydi! Sadece kıçı yarım dünya olan bu çocuk ilkokul 5'e gidiyor ve elinde blackberry telefon var.Ve çocukların geneli böyle.Kızlar makyajlarını yapıp ojelerini sürüp gelmişler. İlkokul 5. sınıf öğrencileri bunlar!! Neyse işte, kızın yanına gittik,o kenar mahalle elitisti aile bireyleri daha ambulansın numarasını bilmiyor,112 yerine 110'u arıyordu kabız herif. Hastaneye götürdüler,önce parmak koptu dendi,sonra sinirler koptu dendi,sonra bir kaç yerden kırılmış dendi,dendi de dendi.Bizi 3 saat Çanakkale sokaklarında mal ettiler ve böyle bir kazadan sonra geziye devam etmenin etik olmayacağını belirtip geziyi bitirdiler yavşaklar.
Çocuklardan özellikle kendini bir bok sananlardan nefret ediyorum,anlaşmam mümkün değil,gülücük bile atmıyorum.2 yaşlarında rehber bişey anlatırken kendi kendine şarkı söyleyen mal kızı,onun anne babasını, çişim geldi deyip otobüsü durduran çocukları,otobüs durunca çişinin olduğu aklına gelen malları,yarım saatlik molayı 1,5 saate çıkarıp aile gezisine dönüştüren lavuğu bayıltana kadar döverim,sonra ayıltup tekrar döverim.
Çanakkale'yi çok beğendim, çok güzel. Hem bir sürü tarihsel mekan görebilirsiniz hem de inanılmak yeşil. Tekrar gitmeyi düşünüyorum lakin bu sefer gezi arkadaşlarım benim seçeceğim kişilerden oluşacak! Aslında daha farklı şeyler da yazacaktım ama bir daha ki sefere artık.
Kardeşimin sınıfının düzenlediği bir geziydi.Toplam, 30'u sınıf öğrencisi 57'si veli olmak üzere 87 kişiydik. Yani bir çok kişinin anası,babası,anneannesi,dayısı,yengesi,ufak kardeşleri gelmişti.Bu güruh hiç birşeyden memnun olmadı.Ve ben de onların hayvanlıklarına bol bol küfür ettim.
Saatler süren yolcuğulun ardından,bir köyde kahvaltı yaptık.5 lira verdim,domates,peynir ve soğuk yumurtadan oluşuyordu.Ardından Eceabat'a gidip rehberimizi aldık. Adam çok süper bir rehberdi.Adı Durmuş. Her şeyi en ince detayına kadar akıcı bir şekilde anlatıyordu bence.Bir de hastaydı garibim,faranjit olmuş,iki cümlede bir öksürmek durumda kalıyordu.Bir o öksürüyordu bir ben.Ama bu bok gibi gezi ekibi bu adamı beğenmedi. Çok konuşuyormuş ve hep öksürüyormuş.Sanırım "bakın bunlar şehitlikler işte" deseydi daha makbule geçecekti bizim gruba pezzzzzevennnkler!
Neyse, ben çok beğendim çok güzeldi çok da memnun kaldım.Öğlen yemek yemeye Alçıtepe diye bir köye gittik.Rehber bizi uyardı; "et türü şeyler tercih etmemenizi tavsiye ederim" şeklinde. Kimse götüne sallamadı,otobüse binerken kusan bir kaç kişi vardı,ekşi ekşi bindiler arabaya.
Otele gelelim.Ben bunu da çok beğendim.Eceabat'ta butik otel.Naaaasıl bayıldım anlatamam.Dolap yok,bir askı asmışlar üzerine perde gibi bişey asmışlar.sonracıma eski bir radyo var.Manzarası on numara yemin ediyorum, sanki denizin içindeyim, öyle götgöte denizle oda.Ayrıca temizdi,yalın ayak dolaştım odada ve ayağımın tabanında en ufak bir kararma görmedim. Tabi bizim "bilinçli ailelerimiz" bunu da beğenmediler.Pismiş,kötüymüş,çalışmıyormuş,şuymuş,buymuş. Duyanda sanki her yıl Dubai'de 6 yıldızlı otellerin kral dairesinde kalıyorlar sanır!
Sonracımaaa bugün Truva Atı ve Asos'a gidecektik lakin çok boktan bir olay oldu.Bir kızın parmağı kırıldı. Otobüsü beklerken çocuklar itişiyorlar. Kız yere düşüyor ve üzerinede levha düşüyor. Levha dediğim; hani teneke bir kutunun içine çimento dökerler,içine "park edilmez" gibi levhalar sokarlar,işte öyle bir levha düştü.Gözlerime inanamadım,Kızın küçük parmağının kemiğini gördüm.Bir kaç yerden kırılmış.Levhayı düşüren çocuğu annesi hemen aldı başka yere götürdü.İnsan bir bakar ne oldu,benim oğlum ne bok yedi diye.Ya parmağı kopsaydı yaa kafasına gelseydi! Sadece kıçı yarım dünya olan bu çocuk ilkokul 5'e gidiyor ve elinde blackberry telefon var.Ve çocukların geneli böyle.Kızlar makyajlarını yapıp ojelerini sürüp gelmişler. İlkokul 5. sınıf öğrencileri bunlar!! Neyse işte, kızın yanına gittik,o kenar mahalle elitisti aile bireyleri daha ambulansın numarasını bilmiyor,112 yerine 110'u arıyordu kabız herif. Hastaneye götürdüler,önce parmak koptu dendi,sonra sinirler koptu dendi,sonra bir kaç yerden kırılmış dendi,dendi de dendi.Bizi 3 saat Çanakkale sokaklarında mal ettiler ve böyle bir kazadan sonra geziye devam etmenin etik olmayacağını belirtip geziyi bitirdiler yavşaklar.
Çocuklardan özellikle kendini bir bok sananlardan nefret ediyorum,anlaşmam mümkün değil,gülücük bile atmıyorum.2 yaşlarında rehber bişey anlatırken kendi kendine şarkı söyleyen mal kızı,onun anne babasını, çişim geldi deyip otobüsü durduran çocukları,otobüs durunca çişinin olduğu aklına gelen malları,yarım saatlik molayı 1,5 saate çıkarıp aile gezisine dönüştüren lavuğu bayıltana kadar döverim,sonra ayıltup tekrar döverim.
Çanakkale'yi çok beğendim, çok güzel. Hem bir sürü tarihsel mekan görebilirsiniz hem de inanılmak yeşil. Tekrar gitmeyi düşünüyorum lakin bu sefer gezi arkadaşlarım benim seçeceğim kişilerden oluşacak! Aslında daha farklı şeyler da yazacaktım ama bir daha ki sefere artık.
4 Mayıs 2011 Çarşamba
düşünüyorum vol.2
dün yaptığım sunum hakkında kendimi baya bir paraladım.konunun bir bölümü kapitalizm üzerineydi.tarihi,sosyolojik açıları,türkiye'ye ne zaman ve ne şekil gelmiş,geleceği ne,çöküş ihtimali vs. baya bir sarstı beni. biraz da kendim sıkayım istedim.
iktidar hırsının gelişim diye yutturulmaya çalışıldığı, okul hayatı, sokak hayatı ve insan psikolojisini popüler kültür, bireysellik, kariyer, mükemmeliyetçilik kelimeleriyle donatan soluduğumuz havada var olan berbat kısırdöngü, sadece kendi elemanlarını değil, kendisine karşıt olan ideolojileri de kullanan asimilasyon sistemi, imagine all the people living life in peace sözleriyle küreselleşmeyi birleştiren kandırıkçı zihniyettir kapitalizm.adam smith'in bahsettiği görünmez el ne yazık ki insanlığı parmaklıyor.
ama garip bir şekilde üç milyar yıllık evrim tarihi unutulur da güçlünün zayıfı ezmesi kurgusu kapitalizme mal edilir. sanki kapitalist ekenomiden önce güçlüler zayıfları üzümle, şarapla besliyor sırça köşklerde ağırlıyorlardı. "kapitalizm insan doğasının kaçınılmaz bir sonucudur." gibi bir söylem de pek doğru olmaz bana kalırsa zira insan doğasının sonucu olan pratikteki uygulamalardır, kapitalizmin kendisi değil.
ekonomik bir sistem olarak kapitalizm boktandır zira uzun vadede dengeden ziyade abartılı bir kutuplaşma, kitlesel çıkar çatışmaları yaratma eğilimindedir. pozitif geri beslemelidir; bir birim kapital sahibi, kapitalini kullanarak yeni bir birim daha kazanıp iki birim kapitale sahip olur, sonra bu iki birimini dört birime, dördü sekize, sekizi onaltıya çıkartır lakin elinde kapital bulunmayan yıllar boyu sıfırda sayar.
alçak frekans amfilerinin çoğunda negatif gerilim geribeslemesi denilen bir yöntem kullanılır. bu yönteme göre çıkış sinyali belirli bir oranda zayıflatılırak ters çevrilir ve giriş sinyaline karıştırılır. bu geribesleme sistemin lineerliğini ve kararlılığını arttırır. kapitalizmin uygulamasında da buna benzer bir uygulama var: gelir vergisi. sosyal devlette teorik olarak çok gelir elde eden oransal olarak da çok vergi verir ve bu vergi az gelir elde edenlerin yararına kullanılır; yol yapılır, kanalizasyon yapılır, içme suyu sağlanır bazen direk gelir yardımı verilir bazen de ördek beslenir. pratikte vergi sistemi kimi gerekçelerle pek iyi işlemiyor olsa da bu sistemin değil uygulayıcıların sorunur. (aslında türkiye'de milliyetçiliğin en büyük çelişkilerinden biri de budur; fakir çoğunluk garip bir şekilde milliyetçidir ülkemizde ve vatanını, milletini çok sever, bir türk dünyaya bedeldir diye övünür. ne yazık ki dünyaya bedel olan türklerin çoğu gelirlerinin bedellerini ödemekte aynı "iyi niyeti" göstermiyorlar, bu da dolaylı vergiler yüzünden yine en çok fakirlerin hayatlarını zora sokuyor. neyse.)
bana kalırsa kapitalizmin sorunu başka bir yerde; uluslararası bir geribeslemesi olmamasında.tüm dünyada üretilen gelirlerin yarısını sekiz büyük ülke paylaşırken en fakir elli ülke toplam gelirim yüzde sekizini dahi alamıyor. amerika birleşik devletleri 1997 verilerine göre silahlanmaya 276 milyar dolar harcamış ki bu kadar para, yatırımı falan boşverin, direkt yiyeceğe harcansa tüm afrika kıtasını 10 sene doyurabilecek kadar çok.
kendi vatandaşlarından elde ettikleri gelire göre artan oranlarda vergi alan devletler, bu vergileri üzerinden herhangi bir ödeme yapmak durumunda kalmadan yine kendi vatandaşlarının daha çok gelir elde edebilmesi için yatırım yapmakta kullanıyorlar. misal amerikan vatanaşlarının ödediği vergilerle yapılmış uçaklar bağdatı bombalıyor, ırak ve çevresindeki petrol kuyuları amerikanın kontrolüne giriyor, bu da amerikalıları daha zengin yapıyor. oysa bir çeşit "uluslararası vergi sistemi" olsa, mesela geliri giderinden çok oldugu için benzin fiyatlarında sübvansiyon yapan avustralya hükümeti o parayı somali'ye aktarsa, belki gelecekte somalili insanlar da 21. yüzyıla yakışır koşullarda yaşama imkanı bulabilecekler. şu an dünyada bunu sağlayacak bir yaptırım gücü yok. avustralya devleti'nin tek sorumluluğu kendi vatandaşlarına karşı sadece. ilk başta insanın aklına birleşmiş milletler geliyor bu uluslararası yaptırım gücü için - sonra hemen geçiyor.
kapitalizmin kimi araçlarının değiştirilmesi güç hatta içerisinde bulunduğumuz çağ için çoğunun en optimize durumlarında bulunduklarını bile söyleyebiliriz. ama uluslararası bir geribesleme herkesin birey birey mutluluğu için gerekli görünüyor bana zira eminim hiç birimiz dedelerimiz gibi savaşlarla büyümüş insanlar olmak istemeyiz.
kaynaklar kısıtlı oldugu sürece onları kimin kullanacağının mücadelesi her zaman olacaktır. insanların kurdugu ekonomik sistemlerden beklenen varolan kaynakların insanlar tarafından mümkün oldugunca adil bir şekilde paylaşılmasını sağlamaktır. yoksa savaşlar asla bitmeyecek.
bütün bunlar benim şahsi fikirlerim, külliyen yanılıyor olsam da zerre umrumda değil, yetkili müdür ben değilim der sıyrılırım işin içinden.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)