8 Nisan 2011 Cuma

yaktın beni marx!


mübarek yazımızın, kapital’in kısa kısa denemelerden derlendiği bölümünden başlamak istiyorum. yazarımızın bu söylediği tamamen doğrudur, kapital zaten marx’ın planı dahilinde 6. cilt olması gerekiyordu. sermaye, toprak mülkiyeti, ücretli emek, devlet, dış ticaret ve dünya pazarı ve bunalımlar. bunun gerekliliği olarak marx, kapital’i ilk yazmaya başladığı dönemlerde kısa kısa bu yeni düzeni anlatmaya başlamış, ancak böyle olmayacağını görünce ve ne denli zahmetli ve zor bir işin içine girdiğini anlayınca bazı yazılarını, farklı ciltler olarak değil de, bildiğimiz üç ciltlik bölüm içine sokmaya çalışmıştır. çalışmıştır diyorum, çünkü çoğu yazısı da o üç ciltlik bölümde kendisine yer bulamamış ve ne yazık ki kaybolup gitmiş ya da engels’in başka kitapların içine sokması ile bütünlüğünü yitirmiş ve bir nevi değerini kaybetmiştir. hepimizin malumu ki, marx ilk cildi çıkarttıktan sonra diğer ciltlerin hazırlıklarını yaparken ölmüş ve taslak halindeki yazılarını engels toplamış ve iki cildi çıkartabilmiştir. bu taslaklar marx’ın, 1860-68 arası el yazmalarından başka bir şey değildir. yine marx’ın ricardo’dan etkilendiğinin bilinmesine, mal bulmuş mağribi gibi neden sevinmişlerdir anlamış değilim. marx, zaten bunu kabul eder ve daha sonra onu eleştirerek, hata ve yanlışlarını bularak aşar, özgün bir iktisat teoremi ortaya koyar. bunun en bilinen örneği, ricardo’nun, toprağın üretken olduğu söylevine karşılık, marx’ın, emek’in üretken olduğunu söylemesidir. buna benzer bir başka olay ise, marx’ın, ricardo’nun, işçilerin ücretlerinin standartların altına düşemeyeceği (toplum standartları) görüşlerini de eleştirmiştir. saymaya kalksak bir sürü örnek çıkartabiliriz, ancak yazara önermek gerekirse bu ayrımı görmesi için, o önemsizleştirmeye çalıştığı “kısa kısa” yazıları okusun. rousseau ile aynı kapıya çıktığı eleştirisini nereye dayandırıyor bilmiyorum, yalnız “marx’ın suç ortağı” engels, rousseau ile ve eşitlik düşünceleri ile çokça dalga geçmiş, paris’in kahvelerinde daha ötesi konuşuluyor, demiştir. marx’ın da buna benzer görüşleri olsa da, rousseau’yu daha çok engels, durağan ve muhafazakar tutum almasından dolayı eleştirmiştir. yaptıklarının hakkını verip saygı duymuşlarsa da burjuva toplumunun müjdesini verenler ile aynı kapıya çıkmaları mümkün dahi değildir.

‘bütün ülkelerin işçileri, birleşin’ sözü, komünist birlik ya da adalet birliği gibi örgütlerin zamanında çıkan, komünist parti manifestosu’nda geçen bir slogandır. birlik, örgüt, parti gibi ortamlarda birinin yarattığını sahiplenmesi ve ‘bu benim demesi’ ne kadar abes ise, schapper’in yapmadığı yani, benim!, diye tutturmadığı ise o kadar doğrudur. komünist birlik üyelerinin (marx ve engels de üye) isteği doğrultusunda yazılan bu manifesto, birlik’in sloganı ile son bulmuştur. çok normaldir. bu koca koca, yazılmış sloganın yanına dipnot düşülüp, schapper söylemiştir, demek ne kadar anlamlıdır bilemeyeceğim ama, hayatlarında birlik olamayıp, düşünceyi bile bir özel mülkiyet haline getirenlerin tabii ki anlayamayacağı bir şeydir bu. ha keza, dinin toplumların bir afyonu olduğunu söylemek de aynı kapıya çıkar. ilk o kullandı, ilk şu kullandı değil, herkes kendi yorumuna göre kullanmıştır. yazıda bahsedilen kişiyi tanımıyorum, demiş olabilir ama artı-değer teorisini açıklarken bile aristoteles’in ilk ortaya atan olduğunu söyleyecek kadar bu tür şeyleri önemsemeyecek bir adama böyle payeler yüklemek hoş değildir.

marx’ın hiç çalışmayıp, işçilerin sorunları ile ilgilendiğini bir dergide yazı yazan adamın dillendirmesi kadar yerini bilmezlik yoktur sanırım. hiç mi duymamıştır acaba, kafa emekçisini ya da fikir üretmenin de bir üretim olduğunu, bunun en nihayetinde bir değer olduğu için işçiliğe tekabül ettiğini. ama bunlar önemsiz şeylerdir, her zaman kapitalistin hesabına çalışıp, toplumsal ilerlemeyi bir kenara bırakmamız ve burjuva için çalışıp, sömürülmemiz gereklidir. hem neyimize işçilerin yaşamları ile ilgili sorunları ortaya dökmek, işçi bile değilsin, evde yatmışın yıllar yılı. böyle terbiyesiz adamdır bu marx.

marx büyük bir hırsızdır, sömürü düşlerinizin perdesini çalmıştır, gizleyebileceğiniz hiçbir şey kalmamıştır artık. ve suçun toplumsal olduğunu bilen bizler, marx’ın hırsız olmasında da toplumu, üretim ilişkilerini sorumlu tutuyor, eylemini saygıyla karşılıyoruz. ezilenler olarak, prometheus’dan bu yana hırsızlık yapmaya devam ediyoruz. dün ateş ve fikirler, bugün perde, yarın tüm dünyayı çalacağız ve ezilenlerin hesabına don kişotvari kullanacağız.

1 yorum: