29 Ocak 2012 Pazar

sabah anneme dert yanıyordum. herkes konuları bitirmiş sadece soru çözüyorlarmış. ben daha başlamadım yarısına bile diyordum. annem de çayından bir yudum aldı, şöyle dedi;

" bak çocuğum, herkesin her dediğine inanma. biri çıkar öyle bir sıçtım ki mis kokuyor aynı gül bahçesi der. sen de oturursun benim ki neden gül gibi kokmuyor dersin. inanma,inanmaaa, i-nan-ma."

sustum lan bişey diyemedim. benim lafımdı halbuki bu.niye böyle oldu ki şimdi?

28 Ocak 2012 Cumartesi

susamadım

bazen çok itici bulduğum ece temelkuran'a bağlayıp ne ara bu hale geldik diye düşünmüyor değilim. tarih bilgim ya da dini bilgim çok kuvvetli değil. yüzeysel şeyleri biliyorum sadece. ama insanların yaptığı kendilerine göre haklı bana göre bencilce eleştirileri anlayabiliyorum çok şükür, hala bu kadar beynim var.

bu eleştirileri yapıyorlar ama yapma nedenleri toplumun refahı ve huzuru asla değil. ortada düzeltilmesi gereken meseleler olabilir lakin bunu o kendi çıkarları için istiyor. taraf gazetesi toplu mezar haberi yapmış. işte diyor ki hakkari de şırnak'ta açılmamış mezarlar varmış. bir de afilli yorum yapmış bunu paylaşan kürt kökenli "türk" vatandaşımız. olabilir, yoktur demiyorum. ama o mezarlar kürt kökenli "türk" vatandaşlarının çoğunlukta yaşadığı yerlerde değil de batıda olsaydı bu kadar götünü yırtar mıydın? eline geçen her imkanda türkiye'yi itin götüne sokan insan evladı, türk tarihine düzmece diyip kendi sikindirik göstermelik kurumlarına gerçek süsü verip ne kazanmayı planlıyorsun? fransa, ermeni soy kırım yasasını kabul ettiğinde,laiklik fransız malı, onuda mı boykot edeceksiniz dediğim de " ab diger ulkeleri 2015'e kadar bu yasayi yasalastirmayi dusunuyor,ozaman ne yapacak turkiye" tarzında yorum yapabiliyorsun. ab'nin seni kurtaracağını falan mı düşünüyorsun? ab'nin seni, haklarını, huzurunu,refahını çok mu taktığını düşünüyorsun? bu kadar saf ve salak mısın? ayrıca nasıl bu tarz bir cümle kurabilirsin? ab'nin yediği bokları, sömürdüğü ülkeleri nasıl görmezden gelirsin? ben söyleyeyim. sen bir çıkarcısın. sen, kendi durumunda (!!!!) olan ülkeleri kendi çıkarın için görmemezlikten geliyorsun,yok sayıyorsun. hani sen adalet,hak,hukuk,insanlık,özgürlük istiyordun. hepsi boş,hepsi kafan gibi boş!

ne zaman sadece bireysel huzuru değil toplumsal huzuru düşünerek hareket ederiz, o zaman bir şeyler olur. hrant dink öldürüldüğünde " türkler hepsi pis faşist, sindiremediklerini öldürürler" ya da " hepimiz ermeniyiz" demeyenlerini itin götüne soktular. sen misin lan elit,sen misin bohem, sen misin aydın? demiyorlar ki düşüncesi ne olursa olsun öldürülen insanların failleri cezalandırılsın. bunu demiyorlar. bu kadar fanatikler. bu kadar cani ve benciller. kendilerini sadrazamın sol taşşağı sanıyorlar. pardon sadrazam falan dedim,ters düşer onlara.

bir de din mevzusu var. neymiş allah adına ev satan reklam görmüş. cehalet dindarlığı getirirmiş,dindarlık da üçkağıtçılığı getiriyormuş. sen bu adamaların kafa yapılarını sorgulayacağına dini sorguluyorsun. şu dönemde kim bir noktaya ulaşıyorsa zaten din sayesinde geliyor. dinden propaganda yapıyorsunuz, dinden gövde gösterileri yapıyorsunuz, dinden para kazanıyorsunuz, dinden güç kazanıyorsunuz, yediğiniz bokları dinle kamufle ediyorsunuz, dini milletin ağzına sakız ediyorsunuz. bu kadar insanın vebalini ödeyemeyeceksiniz.

hani eskiden bir bilgilendirici reklam vardı trafik canavarı ile ilgili. adam güzel güzel,güler yüzlü bir şekilde araba kullanırken, birden exorciste bağlıyordu. bu insanlar da öyle benim için. ağızlarından salyalar saça saça, bencilliklerini bulaştırarak kendilerini savunuyorlar. yanlışlık olmasın, ben burda kimsenin fikrini iğnelemedim. en azından amacım o değildi. hal,hareket ve tavır.. çok takıntılıyım bu konulara. benimle aynı fikirde olsun ama hal,hareket ve tavır rahatsız ediciyse onu da iğnelerim. kimse kimseden üstün değil, hırslarımızın kurbanı olmayalım.

barbaros şansalın da dediği gibi " saygı duymak zorunda değilsin ama saygı göstermek zorundasın!" ehehe

24 Ocak 2012 Salı

boykot var hanım, koş!


dünya üzerinde bulunan tüm siyasi liderler gibi sarkoyz de oy toplama yangınıyla kendi tabanının gazını almaya yönelik bir tasarıyı ortaya attı ve kabul edilmesine ön ayak oldu. hatta onu geç, at boku kadar sakızı geviş getirir gibi çiğneyerek yine kafasını yaptı. melih gökçek'ten karşılığını da aldı, melih gökçek'i bu yönüyle takdir ettim. yok abdullah gülün telefonlarına bakmadı, yok götünü ayırarak oturdu falan filan. bildiğin türkiye üzerinden reklamını yaptı.

fransız mallarını boykot edebilir miyiz? keşke olsa. sarkozy'nin ne kadar umrunda,adam topladı oyları. nasılsa türkiye bir bok yapamayacak. vakti zamanında ,sanırım 2004, kanada'da böyle bişey olmuştu. sayıları azınlıkta kalan bir milletvekili demiş ki "ne alemi var şimdi 90 sene önce olmuş olayı kaşımanın, ne alemi var türkleri karşımıza almanın, durduk yerde firmalarımız etkilenecek".ermeni yanlısı vekil söz alıp "hiç korkmayın, bu türkler öyle esip gürlerler sonra unuturlarç bakın fransa bu kanunu geçirdiğinde siyah çelenkler boykotlar vs başladı. bugün çoktan unutuldu o işler, fransız firmaları en büyük ihaleleri alıyorlar. hiç merak etmeyin hiç bir şey olmaz" der. elin gavuru bizi bizden daha iyi tanıyor azizim. yani bu kafayla fransay'a bir bok olmaz. görgü kurallarından dehşet nasibini almış sarkozy sıcak evinde, kadehinde bilmem kaç yıllık fransız şarabını yudumlamaya devam edecek.

geyiğini bol bol yapabiliriz ama yararı var.renoult ve peguout ( hiç kasıp doğru yazıp yazmadığıma bakmadım, sonuçta anladınız.) 3 ay satılmasa gayet yerinde bir zarar olur. her taraf da araba dolu zaten. gayet de iyi olur. fransız mallarını da siktir et, her an kıçımıza parmak atmaya hevesli olan ülkelerin mallarını da kullanmamaya çalışsak ne olur? kola içmesek,hamburger yemesek, o pahalı parfümleri kullanmasak,bizi deneme tahtası olarak kullandıkları ilaçları, kozmetik ürünlerini ıvırları zıvırları almasak ne olur? ne kaybımız olur anasını satayım? tekstil ürünlerine değinmiyorum bile. burada üretilip,bilmem nerde markalanıp dünyanın parasını saçıp alıyoruz. neymiş daha kaliteliymiş.

artık hakkaten üretim yapmayı seçsek ne olur? arabamızı,silahımızı, yakıtımızı ( benzini bize amerikan şirketi satıyor,en pahalı benzin dünya üzerinde seven sisters mı neydi şirketin adı- ki petrol dibimizden çıkıyor, biz ebesinin örekesinden alıyoruz.),uçağımızı, bilgisayarımızı,abudik gubudik yoğurtlarımızı kendimiz üretsek ne olur misal?

azcık duyarlı olsak,sade bir insan olmayı seçsek ne kaybımız olur? hadi benim komünist arkadaşlarım, ilk duyarlılığı sizden bekliyorum. çıkarın converselerinizi.

tarih çalışıyorum bu aralar. bildiğin tarih tekerrür ediyor.hakkımızda hayırlısı.


kaç paraya kadar namuslu olacağımı ben de bilmiyorum.
napoleon bonaparte

21 Ocak 2012 Cumartesi

Büyük adam yaşamın amacını senin gibi zengin olmakta, kızlarının kurallara göre evlenmelerinde, politik kariyerde, profesör süslerinde görmüyor. Senin gibi olmadığı için onu “dahi” ya da “tuhaf” olarak adlandırıyorsun. Ama o senin boş gevezelik toplantıların yerine kendi düşünceleriyle yalnız kalmayı tercih ettiğinde onun toplumsal olmadığını söylüyorsun. Sen küçük adam, bu sıradan dürüst adamın karşısında yozlaşmışlığın içinde kendini “normalliğin” prototipi olarak çıkarıyor ve ona “anormal” diyorsun. Onu küçücük ölçülerinle ölçüyorsun ve senin normallik ölçülerine uymadığını düşünüyorsun.


Wilhelm Reich

15 Ocak 2012 Pazar

daldan dala

bugün konudan konuya atlamaya çalışacağım. madem hazırız hadi bakalım..

okul dönemimden bahsedeyim istiyorum. ilk okuldan sonra anadolu lisesini kazanan son nesildenim. 7 yıl aynı okul,aynı hocalar,aynı arkadaşlar.. kimileri için iyi,kimileri için kötü bu durum. benim için kötüydü. okuldaki yönetim ve hocaların çoğu ağır sosyalist,komünist takılan bireylerdi.çok enteresan bu eşitlikçi insanlar kendileri ile aynı görüşte olmayan hocalar dışlarlardı ve okuldan gönderirlerdi. lise zamanı gelince hani öğrencilerde bir siyasi tutku oluşuyor ya bizde de oldu haliyle. bu hocalarla hangi tarafa yönelinebilirse o tarafa yöneldi çoğu kesim. öğrencileri dersten alıp başka odaya kapanıp şiirler falan okurlardı birbirlerine. hatta okul başkanlığı zımbırtısı bildiğin ideolojik seçimlere dönüşürdü. bu kesimden olan bir öğrenci vardı,2 isminden biri nazımdı. ve bu isimle oy toplamaya kalktı. ne kadar gösteriş kokan hareketler değil mi? buraya kadar sorun yok, beni enterese etmiyor kimsenin görüşü. okul bittikten yıllar sonra dolaylı yollardan gördüm ben bu kişileri. o duvarlara şiir yazan kız,zamanında sömürücü hareketlerini protesto ettiği amerikada gökdelenlerinin önünde ray ban gözlükleri ve ugg ayakkabıları ile pozlar vermiş. ayakkabılarının fotoğraflarını çekerek converse kardeşliği diye facebooka koymuş. annem, babam polis diye, abim onun savunduğu görüşün tam zıttını savunduğu için beni dışlayan hocam çocuğunu özel üniversitelere yollamada bir sakınca görmemiş, yaz tatillerini yurt dışında bilmem kaç yıldızlı otellerde geçirmeyi ideolojisine yanlış görmemiş.bir de öğretmen maaşları az diye eyleme giderler. he baksan 1 mayıs gösterilerinde boy boy fotoğrafları var. ama ne için? dostlar alışverişte görsün. 1 mayıstan gösterisinden sonra istanbulun ciks mekanlarında kahve içmiş. hele bir kız vardı ibretlik. susmuyordu hiç, paso eşitlik, paso faşistlik, paso bilmem nelik.. şimdi ne? mavi lensleri, taytıyla, elinde votkasıyla ankaranın sosyetik mekanlarında danslar ediyor. hani ezilen halkın yanındaydın? derdim hiç bir ideolojiyi eleştirmek değil. ama yediğinle dediğin bir olmasını beklerim ben. çünkü onlar beni eleştirdi,onlar beni dışladı. şimdi, geçmişteki tutumlarıyla felaket ötelerindeler. ama bu dediğimi yapan kişiler yok mu? var. 2 kişi. onları da tebrik ediyorum. hayatlarının her alanına fikirlerini yansıtmışlar. en önemlisi ise seni savunduğun görüş için itin götüne sokmaya çabalamıyorlar.
****

ikinci konu olarak hastane ortamından söz etmek istiyorum. geçen hafta tahlil sonuçlarımı göstermek ve sevk almak için gittim. haliyle çok kalabalık. numeratör diye bir sistem koymuşlar. sana randevu sırası veriyorlar, numaran ekranda çıkınca içeri giriyorsun. bu kadar basit ve kolaylaştırıcı bir sistem. ama bizim halkımız çok uyanık ya,çok çakal ya, şeytana papucunu ters giydiren türden ya, sökmüyor bu sistem. bir herif vardı,piç. 50 yaşlarına yakın,ağzında ta boku kadar sakız,ağzını aça aça cakkıdı cakkıdı çiğniyor göt oğlanı. köşe kapmaca oynar gibi, ordan oraya ordan oraya derken aaaa kapının hemen önüne gelmiş. çat diye girdi içeri. sıra varmış, bekleyen varmış. kimin umrunda.. kendi yetmezmiş gibi çoluğunu çocuğunu, gelinini, damadını da soktu içeri pezevenk. yaşlı adamın sırasını gasp etti. adam ayakta hakkaten zor duruyor, elinde baston, terliyor adam. benim de beynimden çenem sus emri gitmediği için çıkışta söylendim adama. adam ne dedi tahmin edin. " sen de geç öne,tutan mı var? alla alla!" şu an millet ayakta adam öpüyor, hiç bir haksızlığa laf etmiyorsun. anca sıra kapmada çakallık yapıyorsun. küçük işlerin adamısın bariz. bir tane kız geldi. girmek istedi. herkes sıra var bacım hareketi yaptı. kız da " ben hasta değilim. imza alıp gidicem. imzalattığım kağıtla aslında sizin gibi hastaların hayatını kurtarıyorum. bravo,tebrik ederim. doktor almadı içeri. umarım mutlusunuzdur." diye trip attı kevaşe. bu nasıl bir özgüvendir arkadaş. kansere çare buldu da doktorun imzası gerekli sanki haspam.
****
yiğit bulut hakkında da laf etmek istiyorum. o saçlar nedir yaaa? ehehehe tabi ki bu değil. adam başbakanlık baş danışmanı oldu. işte bu adam, bu ülkede ne şekil hangi yerlere ulaşabileceğimizin somut kanıtı. yalakalık yaparak, tribünlere oynayarak nerden nereye gelebilirmişiz onun cevabı. hak,hukuk denen bir bok yok zaten. nitelik önemli değil artık,nicelik önemli. kimin adamısın,kimi destekliyorsun,kimleri tanıyorsun.. önemli olan bunlar. sen götünle zürafa yakala, olmadı derler. o yüzden hayata biz yine de umutla bakalım. gün gelir devran döner, horoz bir hale girer tavuk öper.

14 Ocak 2012 Cumartesi

Allah der ki;kimi benden cok seversen onu senden alırım

...ve ekler ,

Onsuz yaşayamam deme , seni onsuz da yaşatırım.

Mevsim geçer,gölge veren ağaçların dalları kurur ,sabır taşar,

canından saydıgın yar bile bir gün el olur,aklın şaşar,

Dostun düşmana dönüşür,

Düşman kalkar dost olur,

Öyle garip bir dünya .

Olmaz dedigin ne varsa hepsi olur...

Düşmem dersin düşersin şaşmam dersin şaşarsın.

En garibi de budur ya,Öldüm der durur,yine de yaşarsın.



"Mevlana''

6 Ocak 2012 Cuma

markam için secdeye varıcam artık.

evet bir okul dönemini daha geride bırakmanın burukluğuyla size merhaba diyorum. "merhaaabaa". madem ferahladım,o zaman ortamı gerebilirim eheh.

bir çok arkadaşım beni "lüzumsuz" eleştirilerim nedeniyle geçimsiz,huysuz biri olarak algılıyor. sistemlerine ayak uyduramadım henüz. ama hiç önemi yok,kabullendim onların bu halini. misal şu an onlara göre gereksiz ama bana göre çarpıcı bir şeylerden bahsedicem.

markaların hayatımızda konumu ve önemi abilerim,ablalarım. tapıyoruz bazı şeylere, dinimiz oldu çoğumuz din = yobazlık diye düşünürken. gerçi artık marka oluşturmanın stratejisi de bu.

1950'lilerde markalandırma eşsiz satış teklifi kapsamında yürütülüyordu. bu, markanın değil fiziksel ürünün esas belirleyici olmasını gerektiriyordu.zaten kitlesel üretim yapıyorlardı,seçmeye imkanınız yoktu. 1960'larda gerçek duygusal satış teklifi markalarının ilk işaretini görmeye başladık. yani benzer ürünler en başta duygusal çağrışımları nedeniyle farklı algılanıyordu. coca-cola ile pepsi'yi düşünün olum. koladan ziyade markayı içiyoruz biz. 1980'lerde örgütsel satış teklifi ortaya çıktı. markanın ardındaki örgüt ya da şirket fiilen markanın kendisi olup çıkmıştı. onu diğerlerinden ayırt eden şey, örgütün felsefesiydi. nike yıllarca bu marka türüne bağlı kaldı.1990'lara gelince, markalar kendi başlarına öylesine muazzam bir güce ulaştı ki marka satış teklifi devreye girdi. marka, fiziksel üründen daha güçlüydü. harry potter mesela. bu markanın yatak çarşafından duvar kağıdına her boku var. hee bak bir de buna hello kity çok güzel örnek ama sonra değinicem. tiksiniyorum o pembe kediden. 1990'ların sonundan günümüze kedim satış teklifi olgusu çıktı. önceden marka imalatçıları markanın sahibi konumundaydı ama artık tüketici markaların sahibi. tüketici artık uyandı mı ne bok yedi anlamadım valla, şirketler koca bir pazara hizmet veremiyor artık. tüketicilerin hepsi farklı farklı şeyler talep ediyor. kendine özel bir şeyler arıyor. misal nike'ın sitesine girdiğinizde kendi papucunuzu dizayn edebilirsiniz.üretici bu kadar esnekleşti. buraya kadar hiçbir sorun yok. ama artık insanlar kafayı yedi olum. yok bilgisayar çağı yok iletişim çağı yok bokum çağı derken insanlar boşluğa düştü. tüketici çaresizce inanacak bir şeyler arıyor ve markalar da bunun yanıtı çotadanak veriyor. bunada bütünsel satış teklifi diyorlar.yani bu markalar, hem kendilerini geleneğe dayandıran ve dinsel karakteristikleri benimseyen, hem de aynı zamanda haber yaymanın bütünsel bir yolu olarak duyusal markalandırma yaklaşımından yararlanan markalardır. bir insan gidip louis vuitton gibi bir markanın çanta desenini ne diye kendine dövme yaptırır? kafam almıyor cidden. neyse dinleşmeye gelelim.

din, bize temelde duygusal bir düzeyde ulaşır. yani herhangi bir mantıksal tartışmayı kaldırmaz. konuşur konuşur susarsın anca. insanlar duygusal tatmin arıyorlar. hatta yapılan bir araştırmada ABD'de çocukların %76,6'sın inanacak bir şeyler aradıklarını söylemişler. gelin bana inanın diyecem de neyse, kendimce önemli şey izah ediyorum burda. hatta dinsel ve ruhani kitapların satışları %150 artmış bu sıralar. insanarın arayışları bu kadar fazla olunca, koca pazarı gören çakal markalar stratejilerinde değişime gidiverdiler gayrii. hatta "pazarlam krallarından biri" bunun için On Emir yazmış. bunları belirtmicem burda da örnek üzerinden gideyim diyorum.

hello kity nasıl lanet bir kedidir.gördükçe cinlerim tepeme çıkıyor. hele bir de koca koca karılar giyince abooooov. şimdi bu gudubet kedi japon çizgi kahramanı. bu kedi için dua siteleri var. " hello kity kirlilik nedir bilmeyen beyaz bir melektir, hello kity kutsal meryemdir, isa hello kity,hello kity tanrı'nın yarattığı ilk canlıdır" falan yazıyor bu sitelerde. hello kity arabaları,evleri,ne biliyim ben mutfak aletleri falan var ve sahibi kimse booook (vurgulu) gibi para kazanıyor azizim. bunu yazmamdaki amaç " ay ibnelere bak allah'a inanmıyor da gitmiş neye inanıyor" gibisinden bir şey ima etmek değil. adamlar bizim duygularımızla oynayarak paranın hasını yiyorlar lan. gökdelenlerin tepesinden bakıp bizim hakkımızda "ayaklı dolarcıklar" diye düşünüyorlar.

zamanında coca-cola için millet birbirine girmiş. tadını değiştiricez demişler. savaş çıkmış gibi kasa kasa toplamışlar kolaları. bir de eylem yapmışlar. onu geç amerika'dan meksika'ya geçerek kola stoklamışlar kodumun manyakları.

he bir de bak liderlerden söz edeyim. her yazılı ya da yazılı olmayan dinin liderleri var, peygamberleri var. marka yöneticileri de bunların başı işte. kişiler de markadır. michael jackson çocuklara taciz iddiasıyla yargılandığında, hayranları onun mahkeme giderlerini karşılamak için 2 milyon dolar gibi bir para toplamışlar. maykılın yok mu olum parası? adamın bildiğin cemaati var. bizden bir örnek; aziz yıldırım. yıl başında taraftarları cezaevinin oraya gidip yıl başı kutlamışlar. o havada,o vakitte başka işleri güçleri yokmuş gibi kalkıp gitmişler. adamın paranın kralını indirmiş cebine, biz sadece gönlü zenginler adamın prensler gibi yaşadığı cezaevine moral desteği olsun diye gidiyoruz.

bana bunlar çok saçma geliyor. zaten firmalar için de çok kötü bir müşteriyim. her şeyim demodedir artık. bilinçli bir şekilde duygularımızla oynayıp, arkamızdan nasıl kandırdık ama dalga geçip, paramızı yiyorlar. iphone almak için böbreğini satan insanlar mevcut aramızda.

zaten kıl oluyorum pazarlamacılara. bir onlar akıllı biz salağız. işe yaramayan pazarlama teknikleriyle gel anca mail at angutlar sizi. bak elalem din yapıyor markasından hödük. neyse şekerlerim durum bu. takdir sizin. ok kib öpt by.

3 Ocak 2012 Salı

işe yaramayan reklam kampanyaları

boktan pazarlama stratejilerinden bıktım. bıktırdılar. hele şu mail yoluyla çabalıyorlar ya,okumadan siliyorum. 2 tane mail adresim var. bu malların yüzünden ikisi de piç oldu. nerden buluyorlar ağzına sıçtıklarım anlamadım gitti. yok temizlik topu,yok bilmem nereni büyüten kremler,yok jigolo sitesi,yok eskort sitesi, yok 5 tl kazandınız gelin harcayın,yok bilmem ne sertifikası kursu,egemen bağış'ın gündemine bile kayıt olmuşum. bıktım artık her gün onlarca mail silmekten. en son bu sabah geldi bir eğitim firmasından. üyeliği iptal ettirmek için buraya tıklayın diyor. tıkladım,bir siteye yönlendirdi. bu işi yapan bir firma. aha bu http://www.daynexmail.com/ . referanslara baktım. benin kendi okulum var,sonra bana mail gönderen firmalardan bazıları var. mail attım bu firmaya dava edicem diye. hemen biz mail satmıyoruz,bize gelen firmaların ellerindeki mailleri toplu şekilde mail gönderimi yapmaları sağlıyoruz diye cevaplamış normalde cevap vermezler,ama dava edicem deyince mi döndüler anlamadım. okuluma çemkirdim internet üzerinden, mailler satıyorsunuz diye.onlarda kabul etmedi. gelen maili ilettim,bilmiyorum ne oldu sonra.

bıktım artık bıktım. pazarlama konusunda bok gibisiniz,rezilsiniz. he bir de şöyle bir sistem var. ariel yaptı bunu. dizi sitesine girdiğinizde ya da gazetelerin videolu haberlerini okuduğunuzda, videoya tıkladığınızda bu firmanın 15 saniyelik reklamı çıkıyor. ve 13. saniyesine kadar "reklamı geç" kısmı çıkmıyor. yani o videoyu izlemek istiyorsanız bu reklamın en az 13 saniyesini izlemek zorundasınız diyorlar. bu ne öküzlüktür ya,bu ne çakallıktır.

he bir de bazı ibneler telefon numaralarınızı satıyor. en son doktor bilmem kim zayıflama ürünleri satmak için telefondan aradı. bant kaydı ve diyor ki bu ürünü almak isterseniz şu numaraya ücretsiz mesaj atın, biz sizi arayalım,satışı gömelim. istemiyorum arkadaşım istemiyorum. senin beni aramanı,bana mail atmanı istemiyorum. ürününü alacağım varsa bile almıyorum. tiksindim bu reklam kampanyalarından. kim demişse size bu kampanyalar işe yarıyor diye sizi kandırmış. bok gibisiniz. bir de iş yaptım diye ortalarda gezersiniz. elli tane mail adresi, elli tane telefon numarası mı alacağım ben sırf sizden kurtulmak için?

2 Ocak 2012 Pazartesi

son 2 sınavım ve son 2 makalem. ama motivasyonum düştü. leblebi deseler bile anlamayacak duruma geldim. biraz kızgınlığı dökeyim belki yararı olur.

2 aydan fazla bir süredir facebooku kapattım. hem moralimi bozuyordu hem zamanımı çalıyordu falan filan. bir kaç günden beri bir arkadaşımı arıyorum (nerdesin deeeniizz?) telefonu hep kapalı. başına bir şey mi geldi diye merak ettim. tek ulaşabileceğim yer facebooktu.açtım, bir şeyler yazdım ama hala cevap gelmedi. merakım devam ediyor.

dün bir arkadaşımı aradım yıl başı ayağına. epeydir de görüşmemiştik,konuştuk ettik. dedim ki buna "iatnabul'a gelirsen haber ver. ben de geleyim bir şekilde. oturur,konuşuruz." o da " eheheh meeheheh tamam haber veririm,özledim de zaten seni,sesini duymak iyi geldi." gibi laflar etti. severim de yani, ayrı bir yeri vardır bu arkadaşımın bende. neysee facebookta geziniyorum. ulan bir baktım bu zaten istanbul'daymış. devamlı şikayette bulunduğu arkadaşlarıyla boy boy fotoğrafları var. dedim yani insanı öpen(!) yaranıyor. ben çok şanssız bir insanım. arkadaş yönünden, okul yönünden, iş yönünden,hoca yönünden... şans faktörü insan hayatında önemli bir faktör. her ne kadar fatih terim "insan kendi şansını kendi yaratır." dese de şans önemlidir. ne diyeyim ki.