21 Şubat 2012 Salı



Bitti diye üzülmekten yoruldum, her geçen günün ardından.
Peşinden koşardım, duruldum, dünde kalan mutluluğun.
Yarın diye bir şey var mı diye, düşünür oldum bugünlerde.
Durur mu kalbim bir gün diye, sayıyorum her an geriye.

Dökülüp duran saçlarım, titreyen ellerim,
Gidiyor gençliğim, bitiyor günlerim.
Yıkılıp duran düşlerim, yorgun yüreğim,
Gidiyor gençliğim, geçiyor günlerim.

Yalnız bir ağaç gibi kuruyor içim, esiyor rüzgârlar, düşüyor yapraklar.
Issız bir sokak gibi kaldı içim, geçiyor yıllar, gidiyor insanlar.
Bir tek sen değilsin deyip, dimdik dursam da ayakta…

16 Şubat 2012 Perşembe

zamanında,bu kulüptü dernekti uğraştığım zamanda- biri bana " sen birşeyler yapan kişilerin arkasında ikinci adam olmaya mahkumsun." demişti. o zaman o ibnenin bulunduğumuz konum itibariyle kendini övmek ve çevresindeki insanları kullanmasıyla gurur duyduğu için söylediğini sanmıştım ama haklıymış. ben hep ikinci adam olmaya mahkum bir insanım.

13 Şubat 2012 Pazartesi

düşene asla gülmem.

denge olayı yok bende.beyinciğimde problem olduğunu düşünüyorum.en olmayacak yerlerde düştüm ben. ilkokuldayken annem her gün bana külotlu çorap alırdı. hep dizlerini parçaladım.hep de dayak yerdim lan. arkadaşlarımın morali bozuk olduğunda biraz neşelendirmek için ya vesikalık fotoğraflarımı gösteririm ya da düşmelerimi anlatırım.



bmx bisikletim vardı benim. düşe kalka öğrendim bisiklet sürmeyi.düz yolda yürürken takla atan bir insan evladı bisiklet sürerken neler yapmaz değil mi? eski oturduğumuz yer de -plaj yolu- yazın akşam herkes sokakta olurdu. zaten lojmanda oturuyorduk.binanın altı karakol,kapıda bekçi vardı. biz de gece yarılarına kadar sokakta kalabiliyorduk. yine öyle bir gece bayır aşşağı -bayır dediysem 90 derece diklikte bir yer değil,eğimli diyelim- bisikletle inerken noldu bilmiyorum kendimi duran kamyonun altında buldum. bisikletle kamyonun altına girdim. allahtan kafayı kamyonun kasasına vurmadım,dağılırdı beynim. üst baş gitti tabi. yırtık pırtık, yara bere içinde eve gittim. annem de yedim şamarı.

bir günde böyle bir akşam ailecek dışarı çıktık yürüyüşe. annem de o gün bana alt-üst takım bir kıyafet almış. öküzüm ya giydim hemen. abimin bir topu vardı dünya şeklinde. resmini aradım mamafih bulamadım. kimse de yoktu öyle bir top. istiyor ki zarar gelmesin,çizilmesin. top lan bu vurursun, yer de sürünür çizilir. neyse yürüyüşe giderken topu da aldık. vura vura gidiyoruz. en son ben vurdum topa, yamuk gitti. arabanın altına doğru yol aldı. abim hemen bağırdı bana. daha fazla azar işitmiyim,arabanın altına girmesin diye koşmaya başladım. şans bu ya, top arabanın altına girdi,ben de düştüm. annemin aldığı yeni takımı dizlerden yırttım. bu sefer çifte dayak yedim anasını satayım.

ilk okul 2'ye falan gidiyorum. fuarda konser var. sanırım kardeş türküler. annem de görevli konserde,evde gece tek kalmayayım diye beni de götürdü. konser alanı insan kaynıyor,devamlı halay çekiyorlar kendilerinde geçmiş bir şekilde. biri yere düşse üzerinde halay çekecekler o kıvamda. neyse, vip konukların olduğu yerde koltuklar var, sahneyle vip kısmı ayıran ufak bir duvar var. annem dedi ki bana koltuğa otur. ben ne yaptım? çıktım duvara oturdum. kadın 50 kere dedi ki bana artık içine mi doğdu ne ldu " düşersin,koltuğa otur." oturmadım. ve kafa üstü o duvardan düştüm ben ve kafayı yardım. ambulansa götürdüler ama gidene kadar annem tarafından çimdirilmemiş yerim kalmamıştır. hem ağlıyor,hem kızıyor hem de çimdik atıyor. lan düşmüşüm,kafam kanıyor,azcık ilgi göster. yok! hastaneye gittik ve geceyi orda geçirdik.

anneannemin evi bahçeli bir evdi. diğer evlerle arasında duvarlar vardı ve yüksekti. taşların üstüne basa basa duvara tırmanırdım ve yürürdüm mal gibi. bu kez anneannem derdi "düşersin,in."diye. kime söylüyorlar ki sanki,hiiiiç. bahçede kömürlük vardı,üstü sacla kaplanmış. onun korkusu oraya düşerim,bir tarafımı keserim. ama korktuğu olmadı kömürlüğe düşmedim, yan bahçeye düştüm. hem de gül ağacının içine. oooof çok kötüydü. kocaman gül ağacı, ufaklardan değil. her tarafımda dikenler vardı. göz kapağımın içinden bile diken çıkmıştı. dayak yemedim ama bu sefer,anneannemin kucağında ağladım.

patenim vardı benim. 4 tekerleği de aynı hizada olanlardan. taşlı yolda falan gidemiyorsun. abim o zaman askeri lise sınavlarına hazırlanıyor, her gece çıkıp koşuyordu. ben de gidiyordum zaman tutmak için. koşmayı dünyanın en gereksiz hareketi olarak gördüğüm için patenlerle gidiyordum ben. ulen bir düştüm dirsekleme yere girdim. sağ kolumu oynatamıyorum. dirsekten hareket çekermiş gibi kaldı kolum. bu sefer babam sıçtı ağzıma " senle mi uğraşıcaz lan biz." diye. yılların acısını bu şekilde dile getirdi adam.

üniversiteye giderken düştüm birde. izmitten istanbula gidiyorum. servis saatine daha var,gidip gazete falan alayım dedim. 2 tane merdiven var. merdivenden inerken yan bastım ve düştüm. sıcakken pek acısını hissetmedim. bir kaç saat sonra ayağım şişti ve morardı. istanbulda okula gitmek için otobüse binmem gerekiyor,yürüyemiyorum. yavaş yavaş gittim durağa. ama okulun önünden geçen araba yok. diğer araca sordum. adam dedi ki pezevenk " buna bin abla,göbekte iner yürürsün,spor yapmış olursun ahahaha." çok mu komik götün evladı. neyse bindim. ama yürüyemedim.izmite dönüş tam bir felaketti. bir insan evladı da yardım etmez mi ya? karşıdan karşıya geçerken o arabalar yavaşlamadı bile,ezip geçecekti ibnenin evlatları. 3 gün basamadım üstüne.

en son geçen hafta mı ne düştüm. her taraf kar buz. markete gittim çizgili ev pijamamla. kaya kaya gittim geldim. ve kara, buza basıp kayıp düşmedim. bağcığıma basıp düştüm. bu kadar embesilim. yaş oldu 25,5 hala bağcık bağlamasını bilmiyorum.

yaa dostlar işte böyle. düz yolda yürüyemiyorum. düşen insanlara asla gülmüyorum. hatta gidip yerden kalkmalarına yardım ederim. çünkü nasıl bir ruh hali içinde olduklarını gayet net anlayabiliyorum. düşene gülmeyin olum, yazık lan.

11 Şubat 2012 Cumartesi

son bir kaç gündür gazetelerin eklerinde bir bok yok. neden? çünkü sevgililer günü geliyooooor. 800 milyon tl'lik pazar. bugün aldığım gazetede ek içinde ek, matruşka gibi. hepsi kırmızı tonlu,sevgililer gününde ne yapılır, nereye gidilir, tüyolar falanlar filanlar. akşam yemeği için tek kişiye 150 tl verecek kadar aklımı kaçırmadım henüz. zaten her şeye zam gelmiş bu günden ötürü. kıçı kırık mumları bile 20 liradan satışa sunuyorlar.

bir bok yok gazetelerde.

9 Şubat 2012 Perşembe

gülben ergen'in trt'den 400.000 lira aldığını biliyor muydunuz? verilen vergilerin 400.000 tl'lik kısmı bu kadının götüne gidiyor yani. tamam, hak ediyorsa alsın ama bu kadının yaptığı program bana ne katabilir? birilerinin yardımıyla, kendini birilerinin önüne meze olarak sunarak bir noktaya gelmiş insanlara saygı duymuyorum ben. yani bir çok insana saygı duymuyorum demek oluyor bu. bugün programında ateistlere allah'tan şifa dilemiş. eminim gözlerini belertip, ağzını yamultarak yapma bir şaşkınlıkla söylemiştir bunu.

madem bu kadın çok inanan bir kadın, ne kadar dininin gereklerini yerine getiriyor? ona mı kalmış bunu söylemek diye düşünmeden edemedim. daha önce elli defa söylediğim gibi kimsenin hiç bir görüşü umrumda değil.

pazarlama stratejisi. gülben ergen ve bu kategorideki kadınları izleyen kişilerin nişantaşında ellerinde şarap kadehleri ile sosyalizmden bahseden kişiler olamadığı konusundan anlaşırız sanırım. bu kişiler bana göre, emekli ya da ev kadını ya da ev "kızı" ve belli bir gelir ve din seviyesindeler. ve bu kadını gerçek anlamda kendilerinden biri olarak görüyorlar. daha önce yazmıştım, marka oluyorlar ve gerçekten tapıyorlar. ne derlerse yapıyorlar. sonra gelsin paralar gitsin paralar.

sen it gibi çalışırsın, okursun bir baltaya sap olucam, hayatımı kurucam diye. ama görüyorsun işte hayat hiç adil değil. zenginsen orospu olmuyor adın.altını çizdim bunun.

7 Şubat 2012 Salı

neden?


neden? her yerde, her aşamada bu soruyla karşılaşıyoruz. ve somut "nedenler" istiyorlar cevap olarak. bu arada hep devrik cümle kuruyorum,neden acaba? bu sorulara mantıklı bir cevap veremiyorum. herkesin tanık olduğu ya da olacağı konudan gidelim mesela.

gittiğim her iş görüşmesinde şu sorularla yüz yüze geliyorum. " neden bizi seçtiniz, neden bu alanda çalışmak istiyorsunuz, neden bu okula gittiniz, neden bu bölümü okudunuz, neden yüksek lisansınızı bu alanda yapmak istediniz, neden tez konunuz bu?" gibi. bir cevabı yok bence, en azından ben de bu soruların cevabı yok. bu durum aynı karne günlerinde babamın bana sorduğu cevapsız sorular gibi; "neden üç?" çünkü üç beni anlatıyor gibi abimle geyiklerini yapmışızdır bunun ama babama diyemedim bunu.

"neden bizi seçtiniz?" kusura bakma ama bir özelliğiniz yok. işe ihtiyacım var ve başvurdum.siz de çağırdınız. bunun cevabı budur bende. hiç bir zaman kan emici bir şirkette çalışmak hayalim olmadı. ama ne demek lazım; " siz süpersiniz,on numarasınız,götünüzden timsah çıkartabiliyorsunuz,kariyerim açısından bu çok önemli.o yüzden size talibim." demek gerekiyor.

" neden bu alanda çalışmak istiyorsun?" en gıcık olduğum sorudur. genelde yeni mezunları sahaya satışa sürerler ve asla yapabileceğim bir iş değil. ya sönük kalırım ya da biri damarıma basar lafı sokarım,tokadı basarım. henüz "olgunlaşamadığım" için ben bu tarz işi yapamam. dolayısıyla farklı alanlara başvuruyorum. ve ben dürüst olup bunu izah ettiğimde beni geçimsiz görüyorlar. artık "hayata baktığım pencerede satış gözükmüyor." diyeceğim.

"neden bu okul, neden bu bölüm? puanım ona yetiyordu,ailem onu uygun gördü. bu yüzden. yoksa ulusal iş sistemleri, stratejik yönetim manyaklığım yok,gece rüyalarıma girmiyor yani.

herkes biliyor bunu ama olmazsa olmazları bu sorular. neden? çünkü eşşeğin s.kinden dolayı. bir şeyleri yapmak için yapmasınlar. işe uygun olup olmamam bu sorulara verdiğim yanıtta olmamalı. analiz ediyorlar diyorlar da neyi analiz ediyorlar anasını satayım, hayal gücü ne kadar geniş, kendini ve çevresini ne kadar kandırabiliyor, ne kadar sallıyor falan diye mi analiz ediyorlar? okuldaki hocalarım da bayılır bu soruya. bu okulu, bu bölümü niye seçtin? finansla uğraşmak istemiyorum,üretim yönetimi kafam basmıyor,geriye sadece bu bölüm kaldı diyorum. acır gibi bakıyorlar bana. kusura bakma ama anlattığın hiçbir şey ilgimi çekmiyor. ne yazık ki işime yaramayacak. elimdeki kıçı kırık diplomayı soruyorlar bana. öğrendiğim hiçbir şeyi hayatıma yansıtamayacağım. bana bu imkanı vermiyorlar çünkü. orda işler öyle yürümüyormuş,huzur kaçırmaya gerek yokmuş. böyle dediler.

6 Şubat 2012 Pazartesi

garip düşünceler içerisindeyim bu aralar. tamamen garip bir ruh hali içerisindeyim. duygusallıkla depresyon arasında bir yerdeyim sanırım. tıkandım. kendime yardımcı olamıyorum artık. bazı şeyleri nasıl yapacağımı bilmiyorum. ruhum kırık.

4 Şubat 2012 Cumartesi

Dinden soğutuyorlar ibineciler. Her şeyden soğuttular zaten. Milletin yazdıklarını görüyorum da kendilerince dalga geçmişler.Ben de yapmıştım. Lise döneminde ÖSS'ye hazırlık amacıyla Fethullah Gülen ve ekibine ait dersaneye gitmiştim. Çok gördüm,duydum hoca efendi propagandasını. Onların verdiği iticilikle dinden soğumuştum Bildiğim dua sayısı 3. Mezarlığa falan gidince döndürüp döndürüp okuyorum.

Amaç muhafazakar gençlik kitlesi oluşturmakmış.Kendileri bile sadece kendi işlerine geldiği takdirde muhafazakarlarken bunu toplumdan istemek ne kadar ironik. Ayrıca nedir bu tornadan çıkarmış gibi tekdüzeleştirmek? Muhafazakar olmanın dinle %100 bağlantısının olduğunu da düşünmüyorum, çevremdeki kendilerini dindar olduklarını iddia edip kıçı ayrı başı ayrı oynayanlara bakaraktan. Yine bu insanlara bakarak, kendi düşünce gücüm olmadan sadece bakarak dinin milleti kandırmak olduğunu da iddia edebilirim. Bu insanlar toplum yapısının ağzına sıçtılar. Din olmasında ne olursa olsun diyecek noktaya vardırdılar bir çok insanı. Akılları şeytan, görünüşleri melek olan, gözlerini para ve güç hırsı bürümüş bazı mahlukatlar ortamı yozlaştırdılar.

Kendilerinin bir zamanlar çok çektiklerini iddia eden sözde islami kesim, çektirme sırasının onlara geldiğini düşünüyorlar ve söylüyorlar. "Sıra bizde!" Demek ki okuduğun kitaptan bir halt anlamamış ve ne çekmişler çok merak ediyorum. Her ne olursa olsun, ister dini görüş ister ideolojik görüş, ister başka bir şey, insanları rahat bırakın. Bunu da pazarlama stratejisi haline getirmeyin.

2 Şubat 2012 Perşembe


ergen yazısı gibi olacak ama onlar da insan. belirsizlik çok kötü bir şey, önünü görememek,bir baltaya sap olamamak, bir yere ait olamamak çok kötü. hayatımı oluşturup bir sonraki levele geçemedim. çaba harcıyorum kendimce ama olması gerektiği için yapıyorum bunu. yani bunun neticesinde bir şey elde etmek gibi bir garanti yok. sadece benim durumumdakiler benzer hareketler sergiliyor diye yapıyorum. sürüye uyuyorum ya da uyduruluyorum.

ne istediğimi bilmiyorum. çok şey istemiyorum ama alı olsun gülü olsun diye içinden çıkılmaz bir hale sokuyorum onu.isyan etmeyi falan bıraktım artık, kabullendim akıbetimi. hala nerden tutabilirim diye durumları evirip çeviriyorum. bazen içinde bulunduğum hal kimsenin umrunda değilmiş gibi hissediyorum. sanki sonumun ne olacağı belliymiş de biraz daha zaman varmış gibi tavır takınıyorlar. eğer öyleyse söyleseler de ben de kendi keyfim için yaşasam bu süreyi. kimse yardımcı değil,herkes birbirinden ne koparırım diye bakıyor. ben de bu durumda götü başı kollamak zorunda hissediyorum. daha bir atak,daha bir tetikte, daha bir gergin..

moralim bozuk,canım sıkılıyor. ondan geveledim bu kadar. herkes iyi olsun.