23 Mart 2011 Çarşamba

Defter dolusu analiz


2002 yılından beri günlük desem değil,demesem olmayacak, kendi çapımda olanları ve duygularımı analiz ettiğim kağıt parçaları,defterlerim var ve onları çıkardım,seçmece okuyorum.

Bazı şeyler çok değişmiş,bazı şeyler ise hiç değişmemiş.Ama asla tahmin edilen liseli bir kızın günlüğü kıvamında bir şey değil. Hep gelecek planları,hep bu nasıl olacak sorguları,hep bir çıkış yolu aramalar.. Belki de yazılı olarak düşünmüşüm. Ordan burdan oklar çıkartarak neden-sonuç-alakalık durumları belirtmişim.

Belli bir yıla kadar hiç küfür yok..Ondan sonrası baya ağır. Sevdiğim ve fikirlerini önemsediğim biri, " pek sorun anlatmıyorsun,yaşamıyor musun yoksa anlatmıyor musun,ne yapıyorsun" diye.Ben de defterim var yazıyorum demiştim,okumak isterim demişti ki hala diyor. Bu merakını psikolog olmasına veriyorum.

İnsanlara ve olaylara karşı çok safça yaklaşımın varmış aslında.Hep" bunu dedi ama eminim böyle demek istememiştir","böyle oldu ama düzelir elbet" gibisinden şeyler. Şimdi diyorum ki küçük kız; her şey olması gerektiği gibi oldu,çok da iyi oldu güzel oldu tamam mı?

Hayat süprizlerle dolu.Yazdıklarımı okuyup,düşündükten sonra farkettim.

18 Mart 2011 Cuma

Ben neyim?


Yemekteyiz,bana her şey yakışır yok pop star programlarında juri olsam zayıf halka olurdum. Adam özenmiş bezenmiş yemek yapmış,"çok güzel olmuş,elinize sağlık kesenize bereket,tarifini alabilir miyim acaba" falan derdim.Kıyafet programında "çok güzel olmuşsunuz,bu renk sizi açmış,aaaay çok zayıf göstermiş elbise,makyajınız süper ay yüzlü olmuşsunuz falan derdim.Şarkı yarışmasında " sesiniz çok güzel,istek yapabilir miyim,sesiniz eğitilmeli,lütfen katılın" derdim. Ezik miyim neyim?

Evlendirme programına katılsam en çulsuzuna giderdim heralde." olsun beraber çalışır evimizi yaparız,öyle hemen evlenince dayalı döşeli eve gerek yok,bir kilim yeter"derdim.Sonra da ben çalışırım o yer,sonra yelozun tekine giderdi.Ben de yıkılmadım ayaktayım,çocuklarıma hem ana hem baba olurum deyu gururlu edamla kenarda kalırdım.Ama unutmamalı ki fazla gurur döte vurur. Saf mıyım neyim?

Kadın programına katılsam kesin cinnet geçiririm.Ordaki kadınları adamları yolar,asabi program sunucusuna papuç bırakmazdım."Yalçın abi çok boş konuşuyorsun,Müge Anlı çok biliyorsun değil mi haspam,Seda Sayan on numara yapmacıksın" deyip kaçardım.Asabi miyim neyim?

Siyaset programına katılsam kesin bağımsız olurdum.Hem o tarafa,hem diğer tarafa kinimi kusar,kimse ne bok olduğumu anlamazlardı.Soranlara "beni kategorize etmeyin,masumun yanında yavşağın karşısındayım" derdim. Halbu ki ne gereği var değil mi, kendime yandaş bulsam misler gibi yaşarım.Mal mıyım neyim?

15 Mart 2011 Salı

kuklacı


her aşk bir mecnun büyütmez
ve her insan kendini sever sadece
zamanı yontan mevsimler
yıllanmış hüzünler bırakırken kalbime
aynalarda arama annemdeki yüzümü
sığınıp tanrıya adını andıktan sonra
bir azize sattım onu taşrada
sürgün ayaklarım hallaç başımla
kırdım aşka dair öğrendiğim ne varsa
kalender bir eda ile kırdım kuklacı
kanımla suladığım gülün dalını

yorgun şehrayinlerden artakalan hüzün
mühürlü gözlerden süzülen damla
inatla söylüyorum işte tüm insanlara
bir kez olsun açmadı şakağımda gül
ant içtim yalan yere tevili yoktur
yalan tüm kahinler yalancı remil
ansızın çıkagelen sevgili yoktur

kayboldu bir bir bindiğim tahta atlar
ihtiyar çocuklar yaşardı bu şehirde kuklacı
onlar da binip gitti kaybolan atlarıma
yıkık kaşlı esmer alınlarının kırışığını
hangi duvara serip açarlar kim bilir
bu şehirde gözleri bulutsu düşleri yeşil
uğrunda ölünesi sevgililer yaşardı eskiden
onlar da sırroldular ömrüme ziyan
yaralı bir hançerdir şimdi kalbimde hicran

ölüler şehrindeyim kuklacı
kollarım örümcek gözlerim yosun
gül yağmuru bekliyorum
mezarlık kuytusu apartmanlarda
yoldan uzun düşten kısa bir gecenin ardından
ince bir bulut akıyor şehre ateşten sudan
kaçıyor bir bulut aşktan yağmurdan
bir bulut bir çıngı sis ve hamaylı
o ve gül yağmuru yok anlıyor musun

içim insan mezarlığı
en çok da ben ölmüşüm kuklacı
adım başı mezar taşım var
katillerim en sevdiğim insanlar

ıı

kuklacı oynatma parmaklarını
bahtiyar günlerimiz uzakta kaldı
herkes kendinden kaçıyor şimdi nasılsa
hatırlatma bize unutamadıklarımızı
gamlı gözlerinle ağlatıp çağırma
kalbinde yabancı ölüler taşıyan insanları
mevsimsiz hayatların sayrı yalnızlığına

yola vurma beyhude parmaksız çocukları
ki masal değil yaşadığımız kuklacı
kim inanır küllerinden doğduğuna anka’nın
ve kim gökyüzünde kaldığına kanatlarının
çölün kapısındayım ne serap ne heyula
ebabil çığlıkları duydum taş duvarlarda
kurtuluşum yok ve ziyanken ömrüm
isminin baş harfinde ölüme yattığım gün
gördüm kuklacı apansız gördüm her şeyi

bir sabun köpüğü gibi yağarken yağmur
kaybolup gider sandım içimde bir yerlerde
ama yok asılı kaldı hep en acıtan hâliyle
kuklacı uğrunda ölmeye ahdetse de mehlika
kesik bir şarap hüznü ve uzayan gölgelerle
kanına yürürken ıslak ve deli taylar
yıkılası kentlerde yenik düşer şeytana
kelebeklerden masum eflatun kirpikli kızlar

her şey gün batarken oldu
biçti kalbimi bir kırık mısra
ben gün batarken düştüm aşka
ay gün batarken anladı yalnızlığını
dağlar kimsesizliğini kadınlar…
gün batarken sus dedi bilge. sus unutursun
o zaman siyahtı saçlarım doğrudur sandım sustum
kuklacı öğrendim ki yıllar sonra kendimden
yarım kalan hiçbir şeyi unutamam ben

ııı

kuklacı son itirafımdır geç kayıtlara
şark çıbanı görmüş yüzümde
en kadim konuk olsa da hüzün
ben kimseye ağlamadım ömrümce
bana da ağlamasın canlar esefa
ne var ki dünyada insan ve eşya yalnızca

yalancıyız kuklacı mektuplar şarkılar kadar
ay düşer gölgemize günahtır akşamlarımız
en sevdiklerimizden alırız en çok acıyı
kederle sınanırken en coşkun çağımızda
utangaç katiller gibi yer ömrümüzü
sevdalısı olduğumuz kızıl şafaklar

kaç kez yola çıktım sevmek fikriyle
sakıt ve meczup bir keşiş gibi
kendimi unuttuğum o yerde
yadigar bırakıp tüm urbalarımı
mavinin mavisi sanıp ardınca yürüdüğüm
şu ölü kadın var ya kuklacı gözleri karanfil
tanırım onu çok eskilerden
yüreği mühürlü bir annedir o şimdilerde
ona bir kez olsun söyleyemedim gençliğinde
gözlerinde öldüğümü kaç kere

mahzenimde şarap ruhumda ızdıraptı
ben uzun bir lal idim o kısa bir hayal
çaldılar kuklacı düşlerimde büyüttüğüm
o hüzzam sevgiliyi ki bir sır bilirdim onu
kimselerin bilmediği ince uzun esmer bir sır
kim çaldı kuklacı garip ve selis sırrımı kim

kuklacı son kez vursun boynumu acemi cellat
söz yeniden doğmayacağım yoruldum artık
yükü kaygı olan pervaneye ne denir
topla hatıraları askıda kalsın melal
kahır yok. sitem yok. pişmanlık hiç.
suya yenik düşen bir gül olacağım söz

Kalender Yıldız

13 Mart 2011 Pazar

olmuyor bazen. gerektiğinde ne kadar pasif kalsan ne kadar aktif olsan da olmuyor. kötüyü görmek için uğraşınca buluyorsun zaten.hem de fazlasıyla.

sustukça olmuyor,konuşunca yine olmuyor.hep daha fazlası hep.ağızlara yıllardır plesenk olmuş laflar,peydah olmuş tiksinme gibi bakışlar,hor görme,hep ben daha iyi bilirim en iyisini bilirim diye düşünceleri görmek bilmek.. bakıyorsun ki o başkalarının hayatını hep bozmuş,hayallerini yıkmış,robot yapmış. ama bazen o gözler o akıl öyle şeyleri seziyor ki.. içinde ki kıvılcım alev alsa imkanı yok onu söndürmeye.

susarsın çoğu zaman başkalarına zarar vermemek için.elin ayağın tutulur gidemezsin,sevdiklerini koruyamazsan bile destek olayım acılarına ortak olayım diye. ama senin hayatın,sen yok olmuşsun.neresinden tutarsan tut elinde patlıyor.bu mu adalet,bu mu dünya?

gidemiyorum çünkü aklım kalıyor.susuyorum çünkü annemi üzmek istemiyorum.tepkisizliğim bundan.

insan insanı sevmez mi sufi!

Bir kitap okuyorum Şems ve Mevlana ile ilgili.Ve bir bölümde o kadar utandım ki anlatamam.

Şems'in,geçirdiği her badireden ve tecrübeden sonra sadece kendi can defterine nakşedilmiş,Gönlü Geniş ve Ruhu Gezgin Sufi Meşreplilerin Kırk Kuralı adını verdiği ve çeşitli öykülerle bu kurallara bağladığı bir kitap.

Otuz ikinci kural: Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki,Tanrı'ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur,dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!

Kendi doğrularıma ve kurallarıma göre eleştirdiğim o kadar çok insan var ki.. Kişilere saygı duyduğumu sanırdım ama şöyle bir düşününce aslında tam da saygı değilmiş bu. Yaptığı seçimler,hali,tavrı,giyinişi,konuşması,edebi,ahlakı... Bana ters gelenleri bir şekilde hayatımdan çıkardım.Kötü insanlar mıydı? Çoğu değil.Aslında iyi kötü olmalarını da kendi doğrularıma,kurallarıma göre belirliyorum.Bu işin içinden nasıl çıkacağımı bilemedim.

Bir de şöyle bir düşüncem var. İnsanoğlu çiğ süt emmiş.Herkes kabul eder bunu.Ben karşımdaki insanın bana göre yanlışını kabul ettiğimde bir şekilde zamanla salak yerine konulmaya çalışıldığımı görüyorum.O zaman bu kişiyi hayatımdan çıkarmada bir sakınca görmüyorum,peki onun doğrusuna haksızlık mı etmiş oluyorum?Hayır,olmuyorum.Onu doğrusu için değil,başka bir nedenden dolayı hayatımdan sürmüş oluyorum. Yazınca daha iyi anlıyorum demek ki,kendim sordum kendim cevapladım.

Zor.. İnsanın bir alışkanlığından kurtulması zor.Parmağıma ip bağladım,bunu unutup kimsenin günahına girmeyeyim diye.Aslında çekincem günah ta değil.Empati diyelim.

gülen bir dünya olmaz mı dersin
insan insanı sevmez mi sufi

12 Mart 2011 Cumartesi

10 Mart 2011 Perşembe

bir duyurum var!!!

Bir arkadaşımın gönderdiği mail üzerine iletişime geçtim ve yardımcı olursanız bir çok kişi çok sevinecek.Zira 5 çocuktan bahsediyoruz.

Selam arkadaşlar,

Mahalleden yıkım sonrası Balat'a taşınmış bir aile var. Babaları evde kalmıyor. Anne beş çocukla yaşam mücadelesi veriyor. Arasıra merdiven silerek bir kaç kuruş kazanıyor.

Beş çocuğun (biri kız) üçü benim çalıştığım okulda 1. ve .2 sınıfta okuyorlar. Büyük iki kardeş de YSÖP 4-5'i bitirdiler. Seneye umarım bu okulda 6. sınıfa devam edecekler.

Maddi durumları çok çok kötü. Buna rağmen çocuklar devamsızlık yapmadan okula geliyorlar. Biz kırtasiye sorunlarını elimizden geldiğince karşılamaya çalışıyoruz. Hatta geçen hafta mecburen derneğe bağışlanan kalemlerden verdik acil olunca.

Ancak asıl ihtiyaç ayakkabı, çorap, iç çamaşırı, mümkünse kışlık mont, şapka, atkı, eldiven...Çocuklar haftalardır aynı kazakla okula geliyorlar. Montları yok. Bu kar kıyamette incecik ayakkabılar, delik çoraplar...Ayrıca annelerininde giysi ihtiyacı var. O da üzerinde incecik bir şalla okula getiriyor çocukları

Yardım etmek isteyenler lütfen beni arasınlar (0-536-500 93 05) ya da eposta atsınlar.

Çocuklar adına şimdiden çok çok teşekkürler.

Sevgiler
Özlem



--
"Sulukule Gönüllüleri Derneği"
http://sulukulegonulluleri.blogspot.com/
http://www.facebook.com/home.php?#!/group.php?gid=129360943760192&ref=ts
Adres: Prof. Naci Şensoy Caddesi
Sağel Sokak 2/D
Karagümrük/Fatih
Tel: 212 631 90 80

anlamıyorum.

Yemek yerken televizyonu açtım ve kadın programı denen kayıpları bulma adı altında gerçekleşen bir program izledim,15 dakika yetti zaten.

Yine kayıp kız bulunmuş.8 aydır kayıp,şehirlerinde askerlik yaparken tanıştığı bir erkekle kaçmış ve kız 13,5 yaşında."Çok seviyorum,10 yıl da beklemem gerekirse beklerim ve yine kaçarım"diyor.Vaay anasını ya..Ben 13 yaşındayken kıçımdaki dondan haberim yoktu arkadaş.

Ve bunun gibi niceleri var.Evden kaçıyor,kimisi gerçekten evleniyor kimisi de pavyonda çocuk dansöz oluyor.Ki bunu da o programda gördüm. Bir de pavyonda çalıştığına dair şahitlik yapan o pavyonun müşterileri programı arıyor.Be adam hiç mi kendinden iğrenmedin 15 yaşındaki kızı masana çağırıp oynatmandan,ona içki ısmarlamandan ya da ona sarkmandan.Çıkıp anlatıyorsun meziyetmiş gibi.

Çoğu okulunu bırakmış.Neden okutmadınız diye sorduklarında "okumak istemedi,biz de zorlamadık"diye cevap veriyor anaları babaları.Her istediğini yapıyor musunuz siz çocuklarınızın? İşinize gelmiyor,halen daha el oğluna gidecek o baksın mantığı var. Rezillik.

Bir de daha çok düğünlerde görürsünüz 3-5 yaşlarındaki kız çocuklarına makyaj yaptırıp gezdiriyorlar.Deli oluyorum ya. Küçücük çocuğa bildiğin orospu makyajı yapıp gezdiriyorlar.Anlamıyorum arkadaş, ben mi geri kafalıyım,bunlar mı cosmuş anlamıyorum.

9 Mart 2011 Çarşamba

kafamın içinde fil,mamut,ayı,öküz dans ediyor.


şu an çok enteresan intihar planları yapıyorum.migrenim tuttu zira.vücudmu sabitleyip bir eşarp yardımıyla boynumu kırmak istiyorum.ya da çok klişe ama silahla beynimi duvara yapıştırmak..

böylee ağrıyan gözlerimin önünde saçma sapan bir çizgi,ense kökümden başlayıp göz sinirlerimi arkaya doğru çeken bir ağrı,midemi deşme hissi uyandıran bir bulantı,beni hayattan uzaklaştıran görüş kaybı ve mallık hissiyatı,şöyle boynumdan bir yarık açsam içinden fışkıracak kanla bütün bunları biteceğine dair duyduğum tuhaf inanç.. geçici hizmet dışıyım.

ışığa,sese,kokuya karşı tepkiliyim şu sıralar.direk kendimi kaybederek bunların kaynağına turp suyu sıkabilirim.

migren öyle bir illetki,kriz anında insanın her nedense kendine zarar verme isteği fazlasıyla artıyor. kafatasının içinde acıyan, ağrıyan, kavrulan, zonklayan bir beyin bazen kişiye çok acı şeyler yaptırabiliyor. bu acı şeyler, ağrı sırasında saç yolma, kafayı sert eşyalara bile bile vurma gibi eylemler olabiliyor.

bazen öyle bir hal alıyor ki, aldığınız ilaçlar, size yapılan iğneler ve telkin edici sözler bile işe yaramıyor. gereksiz ufak sesler amansız ve acı dolu bir çığlık gibi geliyor, "tik-tak" diye ses çıkaran saatlerden, sokaktan geçen arabalardan, alt komşunun konuşma seslerinden, kombinin ateşleme sesinden bile büyük bir nefrete kapılabiliyorsunuz.kendi kendinizin katili olabilme ihtimalinizi düşündürtüyor.

allah düşmanıma bile vermesin,bile diyorum bakın düşman diyorum.

7 Mart 2011 Pazartesi

çalışmak istemiyorum zaar!


Bugün anneme bazı fikirlerimi beyan ettim.Sonucunda istediğim cevabı alamadım.Her şey şöyle gelişti;

Bugün her pazartesi olduğu gibi sosyalleşme günümüzdü.Annemin iş yerinden arkadaşı olan Birsen teyze ve kızı Tuğba ablayla görüştük.On numara turşu suyu içtim,süperdi valla.Neyse, Tuğba abla beni felsefeyle alakalı bir dernekte konuşmalara davet etti ki kendisi felsefe mezunu ve ne yazık ki dersanede rehber öğretmen olarak çalışıyor. Bende annemden izin aldım ve cuma günü başlıyorum.

Okulda da her konuyu bir şekilde felsefeye bağlıyorlar ve çok korkuyorum Kunh da,marks da,freud da sizin olsun diye kapıyı çarpıp gidicem diye.Kafam basmıyor, bu konularda en fazla katılımım "adam alman asıllı ama yahudi,hitler bunları sürünce bu da ingiltereye kaçmış" demem oluyor.Kendi ırkımı bu kadar bilmiyorum be.

Neyse,az önce de dedimki anneme "anne ben çalışmak istemiyorum,para da çok gereksiz bence.Sırf siz bişey demeyin diye çalışmak istiyorum.Yoksa bir tane gecekonduda misler gibi yaşarım.Evin önüne de bişeyler ekerim,ne çıkarsa onu yerim.Gecekondu mahallelerinde illaki hayrat oluyor,suyumuda ordan karşılarım,elektrik de kaçak ooooh mis.". Annemin cevabıysa şu "ben paraya önem veriyorum,git mutfağın ışığını kapat.Senin gibi düşünen adam (Victor Anenias) ekolojik yaşıyorum diye topladığı mantardan zehirlenmiş,gece yattığı odasına üşüdüğü için mangal yakıp koymuş,ölmüş.Ayrıca minibüse bindiğinde de bakalım bence para çok gereksiz,adam sana ne cevap verecek.Kime çektin bilmiyorum ki."

Beni kimse anlamıyor ühüüü.Benim paraya inancım kalmadı hiç hacı abilerim,ablalarım.

4 Mart 2011 Cuma

komşu komşunun gürültüsüne muhtaçtır.


Üst katımıza çok kiracı gelip gidiyor.Ama bu son gelenler çok sessizler,hiç alışkan olduğum türden değil yahuuu. Ne bileyim bir şarkı türkü,bir çocuk ağlaması ya da koşması,bir kavga sesi..Yooook. Bünyem bozuldu vallahi. Alt ve üst komşu geçmişimi didikleyeceğim şimdi.

İlk zamanlar alt katta bir erkek öğrenci güruhu oturuyordu.Aboooooov.Kız arkadaşlarıyla kavga mı dersin,küfür mü dersin,maç izlemeler mi dersin,ne ararsan aynen duyuyordum evden. Hatta koridorda uzun eşşek oynama sesleri geliyordu.O zaman da üniversiteye hazırlanıyorum, bağırıyorlar tek mi çift mi diye. Ben de kendime eğlence arıyorum tabi,kalorifer borularına vurarak çiiiiiiiiift diye bağırıyordum.Sonra anlık bir sessizlik ve kopmalar yaşanıyordu. Pek şikayetçi değildik,takiii gecenin bir yarısı evde futbol oynayıp babamın ters bir anına gelene kadar.Babam resmen aşşağı inip toplarını kesti çocukların.Sonra üzüldü,yemek yaptırdı anneme,gurbetteler yazıktır diye gönüllerini aldı.Sonra bunlar taşındı,yerine ev sahibinin yeni evlenmiş kızı geldi. Bunların çocukları oldu,benim odamın olduğu yeri çocuk odası yaptılar. Ve her sabah Alper abi oğluna şarkı söylüyordu,ben de onun eşliğinde uyanıyordum.Duvarların hassaslığına bakar mısın yalnız! Bir zaman sonra yurt dışına gittiler bunlar. Yerine bir anne ve kızı geldi.Kızı burda öğrenciymiş.Yine benim odamın olduğu yer çocuk odası oldu ve kızın msn seslerini duyuyordum ve ona acayip küfürler ediyordum.Hala oturuyorlar zaar.

Üst komşumuzda ilk olarak çocuğu olmayan bir çift oturuyorlardı.Yaşbaş geçkin tabi.Kadın çok tatlıydı da adam için aynı şeyi söyliyemiyeceğim zaar.Bir gün suları açık bırakıp gitmişler.Ve salonun köşesinden,spot lambanın içinden su akmaya başladı şırıl şırıl.Biz de aradık,adam geldi karısını azarladı ayı.Sonra yine yeni evlenmiş çift geldi.Bunlar evin içini yaptırdılar.Ama gecenin bir yarısı parke döşiyen adam türkülerini eksik etmedi hiç.Sonra bizim binada haftasonu tadilat yapmak yasak.Ama bunlar dinlemedi ve fayans döşemeye devam ettiler, babamın pazar uykusunun içine edince,babam atletli bir şekilde yukarı çıkarak fayansları kırdı döktü.Uyarmıştık zira.Çok kavga ediyordu bu çift,kadın habire ağlıyordu.Bir de dolap mıdır,kapı mıdır artık nedir çok gıcırdıyordu,gidip yağlıcaktım.Bunlar taşınınca yerine bir doktor geldi.İkinci karısıymış,kız 20 lerinde,adam 50 lilerinde.Çocukları oldu,yine benim odamın olduğu yer çocuk odası oldu ve yine zırıltı dinledim.Şimdi kim oturuyor bilmiyorum ama hiç ses yok.Az önce bir dolap gıcırtısı duydum o kadar.

Hayat belirtisi arıyorum komşularımda.

3 Mart 2011 Perşembe

ismini verdim küçük kızıma.



DNS ayarlarımı değiştirdikten sonra tekrar merhabaaaa.Bu şarkı bana bir günü hatırlatıyor.Onu paylaşmak istedim.
Burcu beni peşine takmış,Kadıköy'e grup tişörtü almaya gidiyoruz.Akmar'ın ordan Bahariye'ye çıkan yola girdiğinizde solda bir tişörtçü var.Olay oranın sahibi karizmatik amcanın başından geçmiş.

Burcu bişeyler denedi,tabi her zamanki gibi vır vır konuşuyoruz.Kasaya geldik,bir şekilde adım geçti. Adam durdu dedi ki "hanginizin adı derya?",dedim "benim". Beni çok geçmişe götürdün biliyor musun dedi,"nasıl yani"dedim. Anlatmaya başladı.

"Bundan yıllar önce,üniversiteye hazırlanırken bir kızı sevmiştim,adı Derya.Şimdi dersane diyorlar adına,bizde öyle yerde sınava hazırlanıyorduk.Hatta sırf onu görmek için oraya gidiyordum.Sonra biz konuşmaya başladık.Derken flört etmeye.. Sonra bir gün gelmedi,çok canım sıkıldı,moralim bozuldu.Ben de dersaneden kaçtım.Beşiktaş'ta kahvehane vardı o zamanlar.Oraya doğru gittim.Bir de baktım ki Derya başka biriyle sarmaş dolaş orda oturuyor.Yıkıldım,çok sevmiştim çoook.Sadece beni görebileceği kadar yakınlarına gittim,beni görünce de arkamı döndüm gittim. Tam ben ordan çıktım, bomba patladı.O zamanlar ortalık daha da karışık,ülkücüler kahveye bomba koymuşlar.Derya o olayda ölmedi.Felç oldu,boynundan aşşağısı tutmuyordu.Unutmadım onu,ilk safça sevdiğim kişiydi.Dersaneye gitmek istemedim ama mecbur gittim.Makine mühendisliğini kazandım.Emekli olunca bu dükkanı açtım.Olaydan yıllar sonra evlendim,kızım oldu.Adını Derya koymak istedim ama bana kötü şeyler hatırlatacağı için vazgeçtim.Beni çok eskilere götürdün Derya"dedi.

Ordan çıktığımızda vayy be diye düşünmedim değil.Bu şarkı tam onlar için bence,iç yakıcı biraz.