29 Haziran 2011 Çarşamba

90'lar staylaa

Lalecim mimlemiş ve çok eğlendim bu mimi doldururkene. Konumuz 90 lar pop şarkıları.

İlk sırayı Seyyal Taner'e vermem gerek. Bazen sabahları Seyyal Taner ruhuyla uyandığımı düşünüyorum. Böyle bir enerjik,bir hoplamalı zıplamalı.Sanırım yıl başı programıydı TRT'de, Seyyalciğim çıkmış hem söylüyor hem oynuyor. Ama ne oynamak.. Merdivene baş aşağı yatmış ayaklarını çırpıyor falan.. Geliyor efenim.



Sonracıma Hakan Peker. Hey corc versene borç.Ben de isterdim deri montumu giyip sokak aralarında zıplayayım,serseri olayım falan.Anne benim niyeee yok!



Sonracıma Oya- Bora. Hatırladığım şey şu bu şarkıya ait; Evimizin ötesinde çocuk parkı vardı ve akşamları bazen ailecek giderdik. Ve bana bu şarkıyı söyletip gülerlerdi niyeyse. Ama ben dolduruşa gelmedim ve sanatımı icra ettim.



Veee Barış Manço.. Ayı şarkısını ilk okulda okuma bayramında sahnelemiştik. Gerçi ben çıkamamıştım.Neden? Çünkü ilk ilk okul öğretmenim Nazmiye Hanım beni çiftetelli oynattı. O dans edişim ilk ve sondu. Müsadenizle Çocuklar ise; içinde bir çok şarkıcı var diye severdim. Bence çohoş tamam mı?





Aylin Livaneli. Bu şarkı için 90'lar pop partisine gidip karaoke yapabilirim. Bacak hareketleri tamam,çok süper söylerim.Klip çekerim o derece.



Daha o kadr çok var ki... Ajlan-Mine, Burak Kut,Çelik,Ufuk Yıldırım.....

27 Haziran 2011 Pazartesi

buldum gibi.


buldum sorunumu.. inancımı kaybettim ben. kocaman bir boşluk ve küçümser bir gülümsemeye sahip oldum bu yüzden.

yaşlı biri değilim.hani derler ya; " bu yaşıma kadar neler gördüm ben!". diyemem böyle bir şey. lakin belki de ben çok basit bir insanım,yadırgadım hemen. normalde olması gereken her şey artık gereksiz bir neden ve sonuca bağlanmış gibime geliyor. böyle denizin ortasında kalmış gibi hissediyorum kendimi. ama öyle dalgalı,fırtınalı değil. çarşaf gibi,suyu siyah,ucu bucağı olmayan bir denizin ortası..deniz,çaresizliğim kadar, kendime olan kızgınlığım kadar.ama benim içimde.dışardan baksam belki,deniz küçücük.inancım yok,umudum yok,göremiyorum.

ileriye değil de geriye doğru hesaplıyorum zamanı. şu duygumdan şu zaman vazgeçtim diye çetene tutuyorum kendi kendime. ve beklentilerimi indire indire sıfır noktasını buldum.

artık umursamıyorum. ve çevremde bir şeyleri umursayan insanları görüncede küstah gülümseyişimi takınıyorum.

inancını ya da umudunu yitirmek bence uyanmaktır. ama uyanmak ister ki güzel uykusundan?

amaaan, neyse işte öyle.

20 Haziran 2011 Pazartesi

2 mim birden yükleniyorlar.

başlığım çok kötü oldu kabul. efenim, bu sıralar blog dışındaydım.biri lalecim diğeri burcu olmak üzere mimlenmişim ayol.

ilki laleden,
Şehir dışında bir yürüyüşte nefis çileklerle dolu bir tarlaya geldiniz. Mideniz guruldamaya başladı ve etrafta kimsecikler yok. Siz ve bedeva öğle yemeği arasında sadece bir çit var.


Çitin yüksekliği ne kadar?
belime kadar falandır heralde. han kapısı olacak değil değil mi?

Bahçeye girdiniz ve çilekleri yemeye başladınız. Kaç tane çilek yediniz?
valla meyveye çok düşkünlüğüm yok. o yüzden abartmam heralde.ama açmışım da.. tane işi olmaz bizde.

Birden çileklerini çalmakta olduğunuz çiftçi ortaya çıktı ve size bağırmaya başladı.Kendinizi savunmak için neler derdiniz?
ben tanrı misafiriyim,helal et abi derdim. hatta yüzsüz bir şekilde toz şeker isterdim.

Tüm olan biteni bir kenara bırakıp söyleyin, çileklerin tadı nasıldı? Ve çilek çalma maceranız sona erdikten sonra kendinizi nasıl hissettiniz?


illegal şeyler hoşuma gitmiştir her zaman. o yüzden şahaneydi.çiftçiyle de muhabbeti koyulaştırdım. güzellerinden toplayıp getirdi sağ olsun.

dediğim gibi meyveyle pek aram yoktur. çileği de annem reçel yapmaya başlayınca yerim. cins miyim neyim?

ikinci mim Burcu'dan;

Bir lamba cini çıksa karşınıza, "Dile benden ne dilersen sahip" dese, bir tek dilek hakkınız ve düşünmek için de bir saatiniz olsa;


Ne yaparsınız?
korkarım. küçükken falan millet çok meraklıydı cin,ruh hikayeleri anlatmaya. şimdi de ben çok meraklıyım bu tarz filmler izlemeye. korkarım olum ben. 3 ihlas 1 elham okurum. sonra jeton düşünce kenara çekerim.

Ne dilersiniz?
hmmm.. hiç bir fikrim yok. daha adil bir dünya dilerdim heralde. ya da ölen birini geri getirmesini de dileyebilirim. çok beklentim yok benim.

Dileğinizi seçmeniz kolay olur mu?
ciddi ciddi düşündüm.ama şu olsun diye bişey gelmedi aklıma. 1 saat yetmez bana.kesin zaman aşımından elim boş dönerim.

18 Haziran 2011 Cumartesi

ah ne hale geldim!

eğer doğru anladıysam okuduğum şeyi resmen yıkıldım.ben de diyorum neden bu kadar kolay,bir umut doğmuştu içime. aha şimdi de söndü. kıçımla okuyorum,evet.

Ümitlerim kırıldı bitti
Hayallerim yıkıldı gitti
Bu dert beni benden etti

13 Haziran 2011 Pazartesi

abimin balığına yardım edin bloggerler

Lüfer, hamsi, kalkan... kader anı 21 Haziran!: "“Seninki kaç santim?” kampanyasının sonucu belli oluyor. Tarım Bakanlığı balıkların ve denizlerin geleceğine Haziran’da karar veriyor. İş işten geçmeden, balıklar tükenmeden, daha fazla ertelemeden, hemen şimdi eyleme katıl."

10 Haziran 2011 Cuma

elimden tutsalardı titanic yapardım.

finansbankın reklamını görünce aklıma geldi. adamın rüzgarla ilgili bir problemi var ve sonunda başarılı oluyor. benim de suyla ilgili bir problemim var ama ben başarılı olamıyorum arkadaş.küçükken anneannemin evinin bahçesini sulardım yaz-kış hergün. çamur yaptım diye azar işitirdim,üstümü ıslattım diye azar işitirdim,bitkileri öldürdüm diye azar işitirdim,musluğu bozdum diye azar işitirdim,hasta oldum diye azar işitirdim,kurumuş çamaşırları ıslattım diye azar işitirdim,hasta olup altıma işdim diye azar işitirdim. halı mı yıkanıyor,hemen paçaları sıvar ortalığı bok ederdim,herkesi ıslattım diye azar işitirdim,üstümü ıslattım hasta oldum altıma işedim diye yine azar işitirdim. arabamı yıkanıyor,ben yine ordaydım.arabanın döşemesini ıslattım diye azar işitirdim,biri kayar düşerdi yine azar işitirdim. sulu temizlik mi var ordayım. banyo zamanlarını söylemiyorum bile. süs havuzu falan görünce dibindeydim. bir de anneannemlerin orda kızılırmak mı yeşil ırmak mı ne geçerdi,adına kanal derlerdi.dibinde değnek yüzdürürdüm. anneannem yine kızardı. burda haklı yalnız. o kanal nasıl akardı.değnekle beraber denize akardım vallahi.sonracıma bu yaşlara geldim,yanımda utanmasam damacana taşıcam su içmek için.hem kendime hem yanımdakilere sebillik yapıyorum.belki diyorum ben de bişeyler yapabilirdim.o finansbank reklamında ben oynayabilirdim. hep engellediler olum beni. belki denizaltı yapardım,transatlantik yapardım ne biliyorsunuz.

mim-yalan

lalecim beni mimlemiş,başka mimleyen de olmuyor zaten.ehueh. konumuz;yalan.

yalandan tiksinirim,yalan söyleyen insanı asla sevmem. hayatım boyunca hiç yalan konuşmadım. bunları demeyeceğim tabi ki. gayet de güzel bir şekil de yalan söylerim. aradan zaman geçtikten sonra kişisine göre gider doğrusunu da söylerim, misal annem. sanırım en kötü yalan insanın kendi kendine söylediğidir. sonu genelde acı biter.en kötü tarafı, bir süre sonra hayatınızın bir parçası olması ve gerekli gereksiz, kimi zaman sadece olanları daha eğlenceli kılmak için yalan soylemenizdir. bu yüzdendir ki en iyisi hiç başlamamak sanırım..

en sinir olduğum ve tahammül edemediğim tek şey aptal yerine konmak.bir olay üzerinden gidersem ki anlatmaya gerek yok,bilen bilir; gözümün içine baka baka yalan söyleyip,onlara inanacağımı sanıp gereksiz bir özgüvenle yalanlara devam eden bir zavallı tanıdım.resmen ondan kat be kat üstün olan zekama hakaret ediyordu.bu tarz bir şeyi kaldıramadım ve yatsın kalksın sakat bırakmadığıma dua etsin piç.

yalan, kimi zaman gözünün içine baka baka başkasının emeğini çalmaktır,hakkını yemektir.bazen de allaha havale edilmektir. yıllar evvel bir proje yazmıştım ve olursa sonucunda kendime güzel bir yerde iş bulacaktım. başka bir ibne bu projeyi sahiplenerek benden habersiz uygulamaya geçirdi ve şu an bir işi var. ama elime düşeceksin,o zaman neler yapabileceğime şahit olacaksın götoş.

ne anlatacaktım ne anlattım! neyse efenim konumuza geri dönersek;

her beyin farklı çalışıyor, algılamanın binlerce kombinasyonu var... her ben, ayrı cümlenin öznesi koduğumun dünyasında!
her özgürlüğün bir kısıtlama doğurduğu bu dünyada hem de...

yalan da bu durumda öyle normal, o kadar basit, doğal ve bir o kadar da düzen bozucu, tiksindirici ki... o kadar pis ki hem, kokusunu aldığımız anca kaçıyoruz, eğer birazcık şanslı ve akıllıysak. değilsek, tanıdığım insanların ve bizzat şahsımın sıklıkla yaptığı gibi en doğalından tepkiyerek savunma mekanziması promosyonlarından faydalanan bünyenin kendi kendine uydurduğu 'karşı-yalan'larla, karşılaşılan yalanları sıfırlamaya çalışıyoruz.
sonra bir de üstüne üstlük sıfırladığını sanıyorsun, oysa yapılan evrene bir yeni yalan daha fırlatmaktan başka bir bok değil!

iyi de, herkesin algılayışı başka, normali başka, doğrusu başka... yalan söyleyen kendi doğasını yaşıyor olmuyor mu başka doğaları mahvederek? bu yüzden ya, en güzel ihtiyaçlara en sevimli kavramları uyduran insan pembe yalanı uydurmuş, kutsal kitaplar bile bazı durumlarda bunun normal olabileceğini savunmuş... olamaz! savunulması gereken ne? sanırım şu noktada sadece 'çelişmeden gelişmek olmaz' hadisesi. yalan var mı? var. dünyanın en kolay eylemlerinden biri mi? evet. yanlış mı? bazen... insanı üzer, ona zarar verir mi? evet...
sevgili tanrım, beni neden unuttun?
bu pislik nasıl bulaşır güzel dünyama?
insanlığın bu çelişkiyle nasıl yaşayabileceğini düşünen var mı? bu en yapılabilir en iğrenç şeyin nasıl elini kolunu sallaya sallaya gezindiğinin ve her gün defalarca, herkese omuz attığının farkında mısınız? tehlikenin farkında mısınız a dostlar falan desem.

kendime gelirsem, anneme okulda olduğumu söyleyip,dışarda para harcadığım zamanlar olmadı mı, oldu. ya da babamdan kitap alıcam diye para isteyip,bambaşka şeyler aldığım olmadı mı, oldu.ya da ona başka konuşup,buna başka konuştuğum zamanlar yok muydu,vardı.ya da biri beni arayıp nerdesin dediğinde,söylediğim yerde olsaydım dünya benim için çok güzel olurdu.

şimdi benim içimde, her minik yalan bir virüs. çok çabuk bulaşan, hemen yayılan... yayılır, yayılır, hastalık olur, şizofreni olur...
birisi bana insan doğasını yeniden anlatabilir mi, mümkünse eski bilgileri formatlayıp?
ben buna dayanamıyorum.

ha ama biri bana sorarsa "yalan söylemek nedir?" diye, herhangi bir cevabı verebilirim.
ama en doğrusu bu galiba: şeytanın çocuğunu doğurmaktır. virüstür. kolay, kullanışlı ve ne yazık ki işlevseldir. hayatı kolaylaştırmaya birebirdir. zehirdir. çoğalınca panzehirini hemencik üretip hiçbir şey olmamış gibi devinir. ama panzehiri de zehirdir! yalana dair olan her şey zehirlidir...

burdan konuyu ve tanımı günah kavramına bağlayıp, yalan söylemeyecek kadar insan olduğuna emin olan birileriyle bir adaya kaçmak istediğimi de belirtip, bütün aşağılık yalanları ve yalancıları lanetleyip çekiliyorum.
ama haberiniz olsun, sonucu ne olur bilemem ama bir gün dünyayı ele geçirirsem sadece dürüst insanları sağ bırakacağım.

yalan söyleyin, güçlü kalın. şimdilik.
güç sizinle olsun...