6 Ocak 2012 Cuma

markam için secdeye varıcam artık.

evet bir okul dönemini daha geride bırakmanın burukluğuyla size merhaba diyorum. "merhaaabaa". madem ferahladım,o zaman ortamı gerebilirim eheh.

bir çok arkadaşım beni "lüzumsuz" eleştirilerim nedeniyle geçimsiz,huysuz biri olarak algılıyor. sistemlerine ayak uyduramadım henüz. ama hiç önemi yok,kabullendim onların bu halini. misal şu an onlara göre gereksiz ama bana göre çarpıcı bir şeylerden bahsedicem.

markaların hayatımızda konumu ve önemi abilerim,ablalarım. tapıyoruz bazı şeylere, dinimiz oldu çoğumuz din = yobazlık diye düşünürken. gerçi artık marka oluşturmanın stratejisi de bu.

1950'lilerde markalandırma eşsiz satış teklifi kapsamında yürütülüyordu. bu, markanın değil fiziksel ürünün esas belirleyici olmasını gerektiriyordu.zaten kitlesel üretim yapıyorlardı,seçmeye imkanınız yoktu. 1960'larda gerçek duygusal satış teklifi markalarının ilk işaretini görmeye başladık. yani benzer ürünler en başta duygusal çağrışımları nedeniyle farklı algılanıyordu. coca-cola ile pepsi'yi düşünün olum. koladan ziyade markayı içiyoruz biz. 1980'lerde örgütsel satış teklifi ortaya çıktı. markanın ardındaki örgüt ya da şirket fiilen markanın kendisi olup çıkmıştı. onu diğerlerinden ayırt eden şey, örgütün felsefesiydi. nike yıllarca bu marka türüne bağlı kaldı.1990'lara gelince, markalar kendi başlarına öylesine muazzam bir güce ulaştı ki marka satış teklifi devreye girdi. marka, fiziksel üründen daha güçlüydü. harry potter mesela. bu markanın yatak çarşafından duvar kağıdına her boku var. hee bak bir de buna hello kity çok güzel örnek ama sonra değinicem. tiksiniyorum o pembe kediden. 1990'ların sonundan günümüze kedim satış teklifi olgusu çıktı. önceden marka imalatçıları markanın sahibi konumundaydı ama artık tüketici markaların sahibi. tüketici artık uyandı mı ne bok yedi anlamadım valla, şirketler koca bir pazara hizmet veremiyor artık. tüketicilerin hepsi farklı farklı şeyler talep ediyor. kendine özel bir şeyler arıyor. misal nike'ın sitesine girdiğinizde kendi papucunuzu dizayn edebilirsiniz.üretici bu kadar esnekleşti. buraya kadar hiçbir sorun yok. ama artık insanlar kafayı yedi olum. yok bilgisayar çağı yok iletişim çağı yok bokum çağı derken insanlar boşluğa düştü. tüketici çaresizce inanacak bir şeyler arıyor ve markalar da bunun yanıtı çotadanak veriyor. bunada bütünsel satış teklifi diyorlar.yani bu markalar, hem kendilerini geleneğe dayandıran ve dinsel karakteristikleri benimseyen, hem de aynı zamanda haber yaymanın bütünsel bir yolu olarak duyusal markalandırma yaklaşımından yararlanan markalardır. bir insan gidip louis vuitton gibi bir markanın çanta desenini ne diye kendine dövme yaptırır? kafam almıyor cidden. neyse dinleşmeye gelelim.

din, bize temelde duygusal bir düzeyde ulaşır. yani herhangi bir mantıksal tartışmayı kaldırmaz. konuşur konuşur susarsın anca. insanlar duygusal tatmin arıyorlar. hatta yapılan bir araştırmada ABD'de çocukların %76,6'sın inanacak bir şeyler aradıklarını söylemişler. gelin bana inanın diyecem de neyse, kendimce önemli şey izah ediyorum burda. hatta dinsel ve ruhani kitapların satışları %150 artmış bu sıralar. insanarın arayışları bu kadar fazla olunca, koca pazarı gören çakal markalar stratejilerinde değişime gidiverdiler gayrii. hatta "pazarlam krallarından biri" bunun için On Emir yazmış. bunları belirtmicem burda da örnek üzerinden gideyim diyorum.

hello kity nasıl lanet bir kedidir.gördükçe cinlerim tepeme çıkıyor. hele bir de koca koca karılar giyince abooooov. şimdi bu gudubet kedi japon çizgi kahramanı. bu kedi için dua siteleri var. " hello kity kirlilik nedir bilmeyen beyaz bir melektir, hello kity kutsal meryemdir, isa hello kity,hello kity tanrı'nın yarattığı ilk canlıdır" falan yazıyor bu sitelerde. hello kity arabaları,evleri,ne biliyim ben mutfak aletleri falan var ve sahibi kimse booook (vurgulu) gibi para kazanıyor azizim. bunu yazmamdaki amaç " ay ibnelere bak allah'a inanmıyor da gitmiş neye inanıyor" gibisinden bir şey ima etmek değil. adamlar bizim duygularımızla oynayarak paranın hasını yiyorlar lan. gökdelenlerin tepesinden bakıp bizim hakkımızda "ayaklı dolarcıklar" diye düşünüyorlar.

zamanında coca-cola için millet birbirine girmiş. tadını değiştiricez demişler. savaş çıkmış gibi kasa kasa toplamışlar kolaları. bir de eylem yapmışlar. onu geç amerika'dan meksika'ya geçerek kola stoklamışlar kodumun manyakları.

he bir de bak liderlerden söz edeyim. her yazılı ya da yazılı olmayan dinin liderleri var, peygamberleri var. marka yöneticileri de bunların başı işte. kişiler de markadır. michael jackson çocuklara taciz iddiasıyla yargılandığında, hayranları onun mahkeme giderlerini karşılamak için 2 milyon dolar gibi bir para toplamışlar. maykılın yok mu olum parası? adamın bildiğin cemaati var. bizden bir örnek; aziz yıldırım. yıl başında taraftarları cezaevinin oraya gidip yıl başı kutlamışlar. o havada,o vakitte başka işleri güçleri yokmuş gibi kalkıp gitmişler. adamın paranın kralını indirmiş cebine, biz sadece gönlü zenginler adamın prensler gibi yaşadığı cezaevine moral desteği olsun diye gidiyoruz.

bana bunlar çok saçma geliyor. zaten firmalar için de çok kötü bir müşteriyim. her şeyim demodedir artık. bilinçli bir şekilde duygularımızla oynayıp, arkamızdan nasıl kandırdık ama dalga geçip, paramızı yiyorlar. iphone almak için böbreğini satan insanlar mevcut aramızda.

zaten kıl oluyorum pazarlamacılara. bir onlar akıllı biz salağız. işe yaramayan pazarlama teknikleriyle gel anca mail at angutlar sizi. bak elalem din yapıyor markasından hödük. neyse şekerlerim durum bu. takdir sizin. ok kib öpt by.

4 yorum:

  1. hırsını azmini takdir ettim.haklısın.yılbaşında aziz babamı aradı kutladı saolsun yılbaşısını.ses kaydı yapmışlar falan.ceza evinden seslendi ailemize saolsun askljfadsh

    YanıtlaSil
  2. en baştan söyleyeyim, çok da lüzumlu buldum sinirini. modern insanın en büyük problemi boşluk hissinden kurtulamaması diye düşünmekteyim. kendine türlü türlü oyuncaklar, kıytırık bir kedi motifine bile yükleyebileceği derin manevi anlamlar arayarak tatmin olma azminde. isa'ya, musa'ya ne oldu lan? yetmedi mi? ya da ayağa düşürdüğünüz nietzsche feyk dramalarınıza yeterince mastürbatik gelmedi mi? güya beynimizi giderek daha fazla yüzdeyle kullanıyormuşuz da bilmem ne. aklını bir homo erectus kadar bile kullanamayan zekasız bir kitleye bakıyorum ben sokakta her gün.

    YanıtlaSil
  3. ohhş sabah sabah fena kafa açtın evvela onu belirteyim.

    markaların müşterilerine karşı bu tasarruflarını insanların inanç ve maneviyat hususlarında tabiatında bulunan bir refleksi suistimal etmeleri olarak görüyorum. neticede insan en başından beri kuralları, yaptırımları net ve katı şekilde belirlenmiş dinlerden defalarca dönerek mevzuatını kendisinin belirleyebildiği, revize edebildiği şeylere inanmayı seçti. putlara taptı, kişilere taptı, kendi zihninden türettiği sözümona dinlere taptı masonluk gibi sciencetology gibi skimsonik tarikatlara bağlanıp bunlara ibadet etti. markalar insanların bu yönünden faydalandılar hatta bu konuda ilk sinyali insanlar çaktılar diyebiliriz. daha ilk markalardan itibaren insanlar bu tarz ürünlere olmayan değerler yüklediler, onları yüceltip etraflarında kümelendiler. hemen örneğini de yapıştırayım; otomotiv sektöründe marka rekabetinin henüz başlamadığı dönemde semavi dinlere inancı çok zayıf olan barış yanlıları volkswagen'i bir inanış olarak benimsediler. hepsi birer volkswagen sahibi olabilmek için uğraştılar. volkswagen sahipleri dernekler klüpler kurdular. bunu bir yaşam tarzı haline getirdiler.fakat o dönemde volkswagen markasının böyle bir tasarrufu söz konusu değildi.halkına araç üreten devlet menşeili bir markanın alakasız kitlelerce bu denli yüceltilmesi tamamen insanların inanç hususunda yaşadıkları boşluktan kaynaklı olmalı. bu konuda yine aynı dönemden adidas örneği verilebilir. adidas'ın hiç bir özel çabası olmaksızın kullanıcıları arasında markaya ve ürüne manevi bir değer yüklenilmesi diğer markaların da iştahını kabartmış ve bahsettiğin suistimal ortamına zemin hazırlamış olmalı.

    michael jackson örneğine ek olarak ve hatta bundan daha elim ve daha vahim olmak üzere bir "maradona" gerçeği var ki allaha şirk koşuyor ipneler. kıyamet günü arjantin'i iyi izle hacı, cayır cayır yanacaklar.

    YanıtlaSil
  4. eheh aziz başkan. bundan önce ne vardı ali şen. onu tek geçerim yalnız. elinde purosuyla canum evladum şeklinde konuşmasıyla kalbimde yeri ayrı. ehehe

    bence beynimizin daha fazlasını kullanmıyoruz. hatta beynimizi kullanmıyoruz. yaşınız kaş dolaylarında bilmiyorum ama heralde yakınızdır. benim çocukluğumda 2 tane ayakkabımız olurdu. bir yazlık bir kışlık. ve bu ayakkabıları boku çıkana kadar giyerdik. şimdi öyle değil. gelir seviyesindeki artışa bağlamıyorum ben bunu. daha çok üretici çıktı,fiyatlar düştü. 20 tl'ye gayet kullanışlı ayakkabı bulabiliyorum mesela. kredi kartı zamazingoları çıktı. millet çeşit çeşit alıyor istediklerini. bastırılmış açlık duygumuz ortaya çıktı.beynimizden ziyade bu duyguyla hareket ediyoruz biz. bir de statü meselesi var ki tam bomba. devir imaj devri. elindeki telefondan tut götündeki dona kadar statünü belirliyor. markalarda bunu şahane kullanıyor.

    doğru dedin hacı abi. tüketicinin payı büyük bu durumdan. tüketici davranışları araştırmaları bildiğin milyon dolarlık seviyede. kaz gelecek yerden tavuk esirgenmiyor.tayland'daki bir tapınakta buda heykelinin yanında som altından beckham heykeli varmış. budaya tapmaya gelirken beckhamada 2 secde ediveriyorsun hehehe. kıyamet gününde orada olacağım ve gözlem yapacağım ehehe.

    YanıtlaSil