28 Ocak 2011 Cuma

sen deniz ben derya


....i don't know who you are. or whether you're a man or a woman. i may never see you or cry with you or get drunk with you. but i love you. i hope that you escape this place. i hope that the world turns and that things get better, and that one day people have roses again. i wish i could kiss you.Sanırım bu sözler V for Vandetta'da geçiyordu.

İnsan tanımadığı birini sever mi diye düşündüm.Ne bileyim,bir Atatürk'ü,bir Hitler'i ya da bir artizi sevebiliriz.Ama bu sevmek değil bence,başka bir şey.Bir arkadaşım var,adı Deniz.. Bir kaç yıl önce bir seminerde tanıştık.Toplasan bir kaç saat anca görmüşüzdüe birbirimizi,belki o kadar bile değil.Ama enteresan bir bağ oldu aramızda.Genel olarak çevremdeki insanların,merak ettiğim hususlar hakkında beni eleştirirlerdi,sana mı kaldı bunları düşünmek derlerdi.Ben de sessiz,sakin,kendi çapımda uğraşırdım.Hatta zamanla köreldim.Fakat,arada insan konuşmak istiyor,o saçma gelen fikirlerini anlatmak gerekirse çarpıştırmak istiyor,yeni yollar aramak istiyor.Hani erkekler gerçi çok genel olacak biraraya gelince futboldan konuşur,golleri,oyuncuları tartışır.İşte ben böyle yapmak istedim.

Ve buldum hem de kendiliğinden.Çok tanımıyorum,ne yer ne içer,en sevdiği renk ne bilmiyorum.Ama çok çabaladığını biliyorum.Yaşadığımız düzeni kabul etmeyip, oluşturduğu doğrularla direndiğini biliyorum.Benim saçma uğraşlarımla uğraştığını biliyorum ve okuduğum ettiğim şeyleri "bak burda böylesi var"diye söylüyorum.Düşüncelerimi kendisi soruyor,cevaplıyor."Televizyonda şu konuda bahsediyor,izle "ya da " aklımdasın,iyi haberlerini bekliyorum"diye mesaj gönderiyor..Bana kilometrelerce uzakta,biliyorum ki ortam olsa başka şeyleride paylaşırdık.

Beni en vazgeçmiş halimden kurtardın ve şöyle özetleyeyim sana bu durumu;
"(…) Sabah banyo penceresinde küçük bir kuş buldum. Günlerden beri içerde kapalı kalmış ve dışarı çıkma gayretiyle cama çarpıp durmaktan bitap düşmüş olmalıydı. Belli belirsiz hareket ettirdiği kanatları dışında bir yaşam belirtisi göstermiyordu. Fark ettiğimde hemen giyindim; sabırsızlıktan titreyerek pencereye çıktım ve kuşu binbir dikkatle avuçlarıma aldım. Artık kendini savunmuyordu, neredeyse ölü gibiydi. Onu alıp, kendisine gelsin diye odamdaki pencerenin kenarına koydum yavaşça. Biraz sonra hafiften bir yaşam belirtisi gösterdi, ama kıpırdamadı. bunu görünce, onu solmuş çiçeklerin yanına bıraktım ki kursağından bir şeyler geçsin…. Tam o sırada pencerenin önüne konmuş bir alaycı kuş ötmeye başladı. Öyle umarsız, öyle şen şakrak ötüyordu ki, şakıması her yerden duyuluyordu. Kendimi tutamayıp yaralı ve bitap kuşa hitap ederek konuşmaya başladım: ‘Bak, küçük dostun nasıl da neşeyle ötüyor. Bence onun sesini işitmek seni kendine getirecektir.’ Yarı ölü bir kuşa attığım bu nutuk karşısında kendime güldüm ve dedim ki: ‘Bunların hepsi boş lâf!’ ama hayır. Yarım saat geçti geçmedi, küçük kuş yavaşça kendine geldi; önce sağa sola yalpalayarak birkaç adım attı, sonra kanatlarını yabaş yavaş çırpmaya başladı, sonra da uçtu gitti.” (Rosa Luxemburg, Sonia Liebknecht'e mektup, Mayıs 1917, Wronki Hapishanesi).

Ailem, gönlümde olan insanların olduklarını bilme hazzı elbette bir yana, bambaşka; ama böyle arkadaşlar,dostlar, onların olduğunu bilmek, müthiş bir güce, tarifsiz bir güvene sebep.. Böyle zamanlarda hep anlatamıyorum allah kahretmesin, ama çok seviyorum çok kıymetliler lan..

5 yorum:

  1. Allah dostluğunuzu daim eylesin. Bu arada Rosa Luxemburg'dan alıntılar geliyo ben hafif hafif tüyüyorum :D faşist camiamda adım çıkar maazallah.

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim efenim.
    böyle şeylere takılma,kendini kalıplaştırma,sana sezen aksudan beni kategorize etme şarkısını armağan ediyorum. =D

    YanıtlaSil
  3. teşekkür ederim, sezen aksu da akp li oldu gerçi al bak bi kalıplaştırma daha :D

    YanıtlaSil
  4. ne olacak bu halimiz diye konuştuğum sayılı kişilerden birisin.Kendimi başbakanlığın önünde benzin döküp yakabilirim.fenalardayım. =))

    YanıtlaSil
  5. susss hişşşşt duymasın.. cemaat is everywhere..

    YanıtlaSil